Her gece başımı yastığa koyduğumda, ya kendi kendime mırıldanırım, ya da muhakkak aklımdan geçer!
Derimki;“ Yine takvimden bir yaprak düştü..„
Ama bu gece Yılbaşı!
Bu gece; Takvimden bir yaprak değil, “ Ömürden bir takvim düştü..„ demek daha doğru kanımca...
Çünkü hakikaten ömürden bir takvim daha düştü...
Yani bir sene, bir yıl daha su gibi akıp gitti...
Bir yıl deyip geçmeyin!.
Tam 12 ay,... 52 hafta... 365 gün... 8760 saat... 525600 dakika... veya 31557600 saniyeye denk gelen koskocaman bir zaman dilimi...
Yılbaşı nedir?
Yılbaşı, herhangi bir takvime göre içinde bulunulan yılın bitimi ve yeni yılın başlangıcıdır.
Dünyada en yaygın kullanılan takvim olan “Gregoryen takvimi„ni kullanan ülkelerde, 31 Aralık’ı 1 Ocak’a bağlayan geceye yılbaşı gecesi veya yılbaşı akşamı diyorlar...
1 Ocak: Türkiye dahil, çoğu ülke tarafından kullanılan Miladi takvime göre yılın ilk günü sayılıyor.
Hicri Takvimde yılbaşı Muharrem ayının 1’inde gerçekleşir.
Hicri Takvim, bir Ay takvimi olduğundan 354 güne denk gelir.
Roşaşana (İbranice yeni yıl): Musevi yılbaşısıdır.
Musevilerin, Hamursuz Bayramı‘ndan 163 gün sonra kutlanır.
Çin yılbaşısı her yıl ilk kameri ayının yeni ay gününde kutlanır, bu da kabaca ilkbahara denk gelir.
Tam tarihi, Miladi takvime göre 21 Ocak ile 21 Şubat arasına düşer.
Bizde, yani Türklerde ise 21 Mart yılbaşı olarak kabul edilir. Özellikle Altay, Hakas, Karaçay, Malkar, Nogay vb. Türklerde bu bariz şekilde ön plana çıkmaktadır.
Özbek, Tatar ve birçok başka Türk lehçelerinde
“genç, yeşil, hayat „ anlamına gelen "yaş" kelimesi,
Eski Türklerde yıl sayımının baharla, tabiatın yeşillenmesiyle başladığını göstermektedir.
Eski Türklerin kendi yaşlarını "20-30-40 yaşıl / yeşil gördüm..." şeklinde söylemesi,
Uygurların yeni yılda " Yeni yaşın kutlu olsun " demesi,
Türk Takvim sisteminde 21 Mart'ın yılbaşı özelliğini öne çıkarmaktadır...
Tabi ki bu işin otoriteleri daha iyisini bilirler…
İnşallah bir hata yapmamışızdır
............
Şimdi biz şu an itibariyle yaşamış olduğumuz yıl başı‘na gelecek olursak;
Hepinizin bildiği gibi, Miladi Takvim Hz.İsa’ya göre düzenlenmiştir. Milat, Hz.İsa’nın doğumudur ve zaman çizelgesinde başlangıç noktasını temsil eder.
Aslında Hz. İsa (a.s) ın doğum tarihi tam olarak,
1 Ocak olmamasına rağmen (takvimin kolaylığından olsa gerek)
1 Ocak tarihi kabul edilmiştir.
Ve bütün düzenlemeler de tabi ki buna göre yapılmıştır.
Yani yılbaşı bu!
Kendi iklimi içinde bile dini bir gün olması gereken “Miladi Yılbaşı“ sadece bizde değil, bütün dünyada zıvanasından çıkarılmış durumda!..
Anneler günü, babalar günü, sevgililer günü, falanlar-filanlar yok bilmem neler günü gibi,
Kapitalist sistemin piyasayı hareketlendirme metaı haline getirdiği günlerden farkı kalmamıştır...
Yılbaşı gecesinin, Yılbaşından ziyade,
kumar gecesi, içki gecesi, işret gecesi,
sabahlara kadar gece kulüplerinde kudurma gecesi,
kimin kıçının kimin kucağında olduğu belli olmayan, şehir meydanlarında şampanya patlatma gecesi, hülâsa haram ve günah gecesi haline getirildiğini hepimiz biliyoruz...
Televizyonların bile rezalet sergileme yarışına girdiği bu yılbaşı gecesinde, en masumlarımız (bugüne izafeten),
evinde hindi pişirip, televizyonlarının başında, çoluğu-çocuğu ile nohut, fıstık, çekirdek veya meyve yiyenlerimiz…
Halbuki düşünüyorum da;
Her canlı gibi insanoğlu da doğuyor, büyüyor, ölüyor!
Yani İnsan dünyaya geldiği andan itibaren çeşitli evrelerden geçer,
ve bir müddet sonra geldiği aleme geri döner.
Öldükten sonra da bir müddet daha izleri devam eder...
Ama daha sonra bu izler de kayıp olur ve ne adı kalır ne izi...
Bunları şunun için söylüyorum;
Her yıl başında, insan bir yaş daha kocalmakta, yani bir yıl daha ölüme yaklaşmaktadır.
Bir süre sonra adı bile unutulacak olan insanın yılbaşlarında ölüme ne kadar yaklaştığını düşünmeden,hareket etmesi inanın beni şaşırtıyor.
Bence o gece insanın muhasebe gecesi olmalı!
Yani en azından o gece;
Ömrümüzün sadece şu geçen son bir senesini ele alarak konuşursak...
Bu son bir yılda neler yaptık?
Yaptıklarımız Ailemizin, Vatanımızın, Milletimizin hatta Dinimizin, Devletimizin işine yaradımııı, yaramadı mı?
Türk İslam alemine ne gibi bir yararım oldu veya olmadı?Yaptıklarım Mevla‘nın hoşlandığı türden mi, yoksa tam aksine hoşlanmadığı türden mi? diye düşünsek, veya gelip geçen 365 günün kaç tanesinde başımızı yastığa koyunca, Hz.Ömer‘in “ bugün Allah için ne yaptın? „ şeklindeki o meşhur sorusunu kendimize sorduk? diye, bir muhasebenin içinde olsak daha faydalı olmaz mı?
Neyse!..
Ben de bu sefer amma uzattım ha...
Hem uzattım, hem de başınıza molla kesildim herhalde!
İnanın gayem size softalık taslamak değildi,
içimden geçeni yazdım işte…
Artık kusura bakmayın yazılacak olan yazıldı!
Hiç olmazsa şöyle bir temenni ile bitireyim bari;
Allah hepimizi yeni seneye günah ile girenlerden değil,
kendisini sorgulayan, tövbe – istiğfar edenlerden eyler inşallah...
Yeni senenin her biriniz için,Türk-İslam alemi,
hatta bütün insanlık için, hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Saygı ,sevgi ve dua ile,
Yeni belalardan uzak, Yeni seneler Efendim…
Ozan Arif
31 Aralık 2015
Bad Homburg
Derimki;“ Yine takvimden bir yaprak düştü..„
Ama bu gece Yılbaşı!
Bu gece; Takvimden bir yaprak değil, “ Ömürden bir takvim düştü..„ demek daha doğru kanımca...
Çünkü hakikaten ömürden bir takvim daha düştü...
Yani bir sene, bir yıl daha su gibi akıp gitti...
Bir yıl deyip geçmeyin!.
Tam 12 ay,... 52 hafta... 365 gün... 8760 saat... 525600 dakika... veya 31557600 saniyeye denk gelen koskocaman bir zaman dilimi...
Yılbaşı nedir?
Yılbaşı, herhangi bir takvime göre içinde bulunulan yılın bitimi ve yeni yılın başlangıcıdır.
Dünyada en yaygın kullanılan takvim olan “Gregoryen takvimi„ni kullanan ülkelerde, 31 Aralık’ı 1 Ocak’a bağlayan geceye yılbaşı gecesi veya yılbaşı akşamı diyorlar...
1 Ocak: Türkiye dahil, çoğu ülke tarafından kullanılan Miladi takvime göre yılın ilk günü sayılıyor.
Hicri Takvimde yılbaşı Muharrem ayının 1’inde gerçekleşir.
Hicri Takvim, bir Ay takvimi olduğundan 354 güne denk gelir.
Roşaşana (İbranice yeni yıl): Musevi yılbaşısıdır.
Musevilerin, Hamursuz Bayramı‘ndan 163 gün sonra kutlanır.
Çin yılbaşısı her yıl ilk kameri ayının yeni ay gününde kutlanır, bu da kabaca ilkbahara denk gelir.
Tam tarihi, Miladi takvime göre 21 Ocak ile 21 Şubat arasına düşer.
Bizde, yani Türklerde ise 21 Mart yılbaşı olarak kabul edilir. Özellikle Altay, Hakas, Karaçay, Malkar, Nogay vb. Türklerde bu bariz şekilde ön plana çıkmaktadır.
Özbek, Tatar ve birçok başka Türk lehçelerinde
“genç, yeşil, hayat „ anlamına gelen "yaş" kelimesi,
Eski Türklerde yıl sayımının baharla, tabiatın yeşillenmesiyle başladığını göstermektedir.
Eski Türklerin kendi yaşlarını "20-30-40 yaşıl / yeşil gördüm..." şeklinde söylemesi,
Uygurların yeni yılda " Yeni yaşın kutlu olsun " demesi,
Türk Takvim sisteminde 21 Mart'ın yılbaşı özelliğini öne çıkarmaktadır...
Tabi ki bu işin otoriteleri daha iyisini bilirler…
İnşallah bir hata yapmamışızdır
............
Şimdi biz şu an itibariyle yaşamış olduğumuz yıl başı‘na gelecek olursak;
Hepinizin bildiği gibi, Miladi Takvim Hz.İsa’ya göre düzenlenmiştir. Milat, Hz.İsa’nın doğumudur ve zaman çizelgesinde başlangıç noktasını temsil eder.
Aslında Hz. İsa (a.s) ın doğum tarihi tam olarak,
1 Ocak olmamasına rağmen (takvimin kolaylığından olsa gerek)
1 Ocak tarihi kabul edilmiştir.
Ve bütün düzenlemeler de tabi ki buna göre yapılmıştır.
Yani yılbaşı bu!
Kendi iklimi içinde bile dini bir gün olması gereken “Miladi Yılbaşı“ sadece bizde değil, bütün dünyada zıvanasından çıkarılmış durumda!..
Anneler günü, babalar günü, sevgililer günü, falanlar-filanlar yok bilmem neler günü gibi,
Kapitalist sistemin piyasayı hareketlendirme metaı haline getirdiği günlerden farkı kalmamıştır...
Yılbaşı gecesinin, Yılbaşından ziyade,
kumar gecesi, içki gecesi, işret gecesi,
sabahlara kadar gece kulüplerinde kudurma gecesi,
kimin kıçının kimin kucağında olduğu belli olmayan, şehir meydanlarında şampanya patlatma gecesi, hülâsa haram ve günah gecesi haline getirildiğini hepimiz biliyoruz...
Televizyonların bile rezalet sergileme yarışına girdiği bu yılbaşı gecesinde, en masumlarımız (bugüne izafeten),
evinde hindi pişirip, televizyonlarının başında, çoluğu-çocuğu ile nohut, fıstık, çekirdek veya meyve yiyenlerimiz…
Halbuki düşünüyorum da;
Her canlı gibi insanoğlu da doğuyor, büyüyor, ölüyor!
Yani İnsan dünyaya geldiği andan itibaren çeşitli evrelerden geçer,
ve bir müddet sonra geldiği aleme geri döner.
Öldükten sonra da bir müddet daha izleri devam eder...
Ama daha sonra bu izler de kayıp olur ve ne adı kalır ne izi...
Bunları şunun için söylüyorum;
Her yıl başında, insan bir yaş daha kocalmakta, yani bir yıl daha ölüme yaklaşmaktadır.
Bir süre sonra adı bile unutulacak olan insanın yılbaşlarında ölüme ne kadar yaklaştığını düşünmeden,hareket etmesi inanın beni şaşırtıyor.
Bence o gece insanın muhasebe gecesi olmalı!
Yani en azından o gece;
Ömrümüzün sadece şu geçen son bir senesini ele alarak konuşursak...
Bu son bir yılda neler yaptık?
Yaptıklarımız Ailemizin, Vatanımızın, Milletimizin hatta Dinimizin, Devletimizin işine yaradımııı, yaramadı mı?
Türk İslam alemine ne gibi bir yararım oldu veya olmadı?Yaptıklarım Mevla‘nın hoşlandığı türden mi, yoksa tam aksine hoşlanmadığı türden mi? diye düşünsek, veya gelip geçen 365 günün kaç tanesinde başımızı yastığa koyunca, Hz.Ömer‘in “ bugün Allah için ne yaptın? „ şeklindeki o meşhur sorusunu kendimize sorduk? diye, bir muhasebenin içinde olsak daha faydalı olmaz mı?
Neyse!..
Ben de bu sefer amma uzattım ha...
Hem uzattım, hem de başınıza molla kesildim herhalde!
İnanın gayem size softalık taslamak değildi,
içimden geçeni yazdım işte…
Artık kusura bakmayın yazılacak olan yazıldı!
Hiç olmazsa şöyle bir temenni ile bitireyim bari;
Allah hepimizi yeni seneye günah ile girenlerden değil,
kendisini sorgulayan, tövbe – istiğfar edenlerden eyler inşallah...
Yeni senenin her biriniz için,Türk-İslam alemi,
hatta bütün insanlık için, hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Saygı ,sevgi ve dua ile,
Yeni belalardan uzak, Yeni seneler Efendim…
Ozan Arif
31 Aralık 2015
Bad Homburg