Pes yani!
Pes ki ne pes...
Bu kadar yüzsüzlük olmaz... Olamaz...
Ama oluyor işte!
Aşağıdaki resimden de belli olduğu üzre,
ta zamanından beri iyi tanımama rağmen beni bile şaşırtıyor bazen!
Mevlânâ diyarında Mevlânânın sözleriyle süslenmeye çalışılmış bir konuşmasını dinledik.
Halbuki konuşanın normal zamanda ne Mevlâ ile işi oluuur...
Ne de Mevlânâ ile!
Çünkü Mevlâ ile işi olan yalan söylemez...
Zira Allah yalanı sevmez.
Mevlânâ ile işi olan da gönül kırmaktan kaçınır,
“ ne olursan ol, yine gel „ diyen Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî gibi gönül adamı olur gönül...
Ama bu öyle mi?
Bunda yalan var...
Bunda gönül kırmak, hesabına gelmeyen herkese iftira atmak var...
Bırakın “ne olursan ol gel„ demeyi, eline mühürü geçirdikten sonra,
“ ne olursan ol, istemiyorum defol..„ diye ülkücüleri yuvasından kovmak var...
(Hatta ben şu yazıyı yazarken bile dört milletvekilini daha disipline sevk ettiğini söylüyor televizyonlar...)
Yani halâ Ülkücü Hareketten adam kovmakla meşgul!..
Yılların birikimi olan MHP‘nin binlerce üyesini bir gecede silip sıfıra indiren kendisi...
Sonra da utanmadan Konya‘da birlik ruhundan bahseden,
Mevlânâ‘yı ağzına dolayıp, o gönül abidesinin sözlerini siyasi ayak oyunlarına alet etmeye kalkan yine kendisi...
Peki bunun diline doladıkları sadece Hz.Mevlânâ‘nın sözleri mi?
Olur mu canım daha neler neler!..
Vatan, Millet, Din, Devlet, Bayrak, Töre, Devletin Bekası, Türklük, Türklüğün Bekası, söz vermeler, yeminler vs...
Hülasa dedim ya daha neler neler...
Diyeceksiniz ki; bunların hepisini diline dolamasının sebebi ne peki?
Ne olacak altı ay önce kendinin de “hayır„ dediği bir saçmalığa, bugün “evet„ demesi!...
Dün kendinin de içinde olduğu “hayır diyenleri„ bu gün “hain gibi„ gösterme çabası...
Kendinin “evetçi„ dönekliğine aklı sıra haklılık kazandırma gayreti...
Hatta bunlar bile talî sebep sayılır, esas sebep;
Koltuk... Koltuk... Koltuk...
Yani anlıyacağınız kara mizahın daniskası!
Herhalde kendi dönekliğini, Mevlevî‘lerin sema yaparken dönüşüne benzetiyor garibim!
Onların koltuk için değil(!) Allah için döndüklerinin farkında bile değil zaar...
Ama konuşmasını (pardon) tenis seyircisi gibi kafasını bir sağa bir sola çevirerek prompter‘den okumasını biliyor...
Dün de eline verileni yine okudu, ve bir yerinde de dedi ki;
“ Aramızda bulunuyorken miskin miskin yatıp partimizin lehine hiçbir saygıdeğer çalışma ve gayret göstermeyenlerin, şimdilerde hayır koalisyonuna katılıp çıldırmış gibi gezmeleri bir bakıma kara mizahtır..„
Evet aynen böyle dedi...
İşte bunun için “pes „ diyorum!
İşte “ peski ne pes..„ dememin sebebi bu bu...
Mart kedisi gibi mübarek!..
Partiye nerde ise öğleden sonra gelip, esas miskin miskin oturup, kolay kolay yerinden ırganmayan kendisi...
Kamuoyunun önüne veya bir televizyon proğramına çıkmaktan çekinen,
daha doğrusu çıkacak birikimi olmayan yine kendisi...
Rahmetli Servet Kabaklı Kardeşimin dediği gibi koltuğunda tavuk misali oturduğu yerden üretmeye kalkan kendisi...
(Gerçi tavuk arada sırada yumurtlar, bunda yumurta-mumurta bile görmedik..)
.........
Hal böyle iken, şimdi suçladıklarına gelecek olursak;
Suçladıkları kimler peki?
Kim olacak, suçladıkları, hergün bir televizyonlarda MHP adına çıkıp iyi-kötü davamızı savunanlar...
Her hafta bir yerlerde konferans vererek Türk Milliyetçiliğini savunanlar...
Yurt içinde, yurt dışında davetlere icabet edip ülkücülere seminer verenler...
Yani kendisinin “çok konuşuyorsunuz, benden habersiz televizyonlara, açık oturumlara çıkıyor, yerinizde durmuyor, yurtdışı-yurtiçi konferanslara katılıyorsunuz..„ diye disipline verip, baskıyla partiden uzaklaştırdıkları...
Yani sırf kendinden daha çaplı, daha birikimli oldukları için kıskandıkları kıskandıkları...
Kıskanıp hasetlenerek (koltuğundan aldığı güçle) zapturapt altına almak istedikleri...
Daha açıkçası kendi eliyle kendinin, kendi için icat ettiği muhalefet... Muhalefet...
.............
Şimdi lütfen bakar mısınız!
Üretkenliklerinden dolayı kıskanıp partiden attığı herkes ona göre miskin oluyor...
Ama (bütün yumurtaları cılk çıkan gurka yatmış tavuklar gibi) koltuktan kalkmayan kendisi üretken oluyor...
Esas kara mizah bu değil mi, esas komik olan, gülünç olan bu değil mi Ülküdaşım?
Allah için söyler misiniz, yoksa kara mizahı ben mi yanlış biliyorum!..
.....
Tek ürettiği, (elalemin diline düşmüş, hatta başlı başına kara mizah konusu olmuş olan) rakamlarla kehanette bulunmak!..
Ama artık rakamları terketmiş herhalde!
Şimdi baktımda harflerle teselli olmaya, harflerle fala bakmaya başlamış!
Mesela dün bir örneğini gösterdi;
“Devlet„ kelimesinden (D) ve (L) harflerinin üzerini çizip çıkarınca geriye (EVET) kalıyormuş...
Onun için Ülkücüler (evet) demeliymiş...
Allah akıl-fikir versin ne diyeyim!..
Yahu ayıp ayıp, evet diyeceksen de arkadaş...
Ama böyle gülünç olma gülünç...
Şimdi başka birisi de tutar, aynı kelimeden, yani “ DEVLET„ kelimesinden onun dediği harfleri değil de (L) ve (T) harflerini çıkarırsa ne olacak peki?!...
Bu sefer geriye ne kalır?
(DEVE) kalır deve...
Tutup geriye kalan deveye de derlerse ki;
Be mübarek deve; senin neren doğru ki “evet„in doğru olsun derlerse ne cevap verecek acaba?
..............
İyi tanımama rağmen bazen kendi kendime şunu soruyorum;
“Yahu, Ozan Arif; şimdi bu zat-ı muhteremin(!) doğru söylediği hiç bir şey yok mu?.„
Allah var, olmaz olur mu?
Doğru söylediği, benim de altına imza atacağım bir çok husus var tabi...
Var ama, söylemek ayrııı...
Uygulamaya geçirmek daha ayrı!...
Bir de işin en acı yanı;
Bir kez daha anladım ki, Mevlânâ‘nın sözü değil, kimin sözü olursa olsun...
“En doğru sözler bile yanlış ağızlardan çıkınca kıymetten düşüyor!.„
Hem de öyle düşüyor ki, o güzelim sözler çirkin bile görünmeye başlıyor inanın!..
Anlayacağınız;
“ Eğri cetvelle, doğru çizgi çizilmiyor vesselam..„
Ozan Arif