Zafer Bayramı ve Malazgirt Zaferini kutladığımız bu günlerde vatan sevgisi ve vatanı koruma bilincimizi nasıl diri tutabiliriz diye sık sık düşünüyoruz.
Üzerinde özgürce yaşayacağımız vatan olmazsa diğer kutsallarımız da yoktur. Vatan bilincini iliklerine kadar hisseden bir milletiz. Günümüzde yaşanan göç, sıkıntı ve katliamları gördükçe gerçek aşkın vatan aşkı olduğunda birleşiyoruz.
Şimdi, yangın yerine dönen çevremize bakarak, bize büyük bir nimet olarak bahşedilen bu topraklarda sağduyumuzla, aklımızla, vicdanımızla düşünme zamanı...
Vatan bilincine, vatan aşkına sahip olamayan milletlerin içine düştüğü durumlar bir kez daha kenetlenmemizi gerektiriyor.
Korkarım ki bu bilinci giderek yitirmekteyiz. Vatan sadece eline silah verdiğimiz, göz bebeğimiz ordumuzla korunmuyor.
Seve seve, dualarla, tekbirlerle, kınalarla gönderdiğimiz yiğitler görevlerini çok güzel yerine getiriyor. Ama bizlere de büyük görevler düşüyor.
Geçmişimize şöyle bir seyahat edersek görürüz ki; atalarımızın özgürlükleri uğruna çektikleri çileler olmasaydı biz burada olamazdık. Onlar, kendilerine tahakküm edecek başka bir milletin üstünlüğüne asla razı gelmediler. Orta Asya bozkırlarında at koşturmak, kendi kendilerini yönetmek, adalet en büyük emelleriydi.
Vatan ve bayrak bizler için kutsaldır. Köklü devlet geleneği ve köklü bağımsızlık aşkı vardır. Asırlar boyu kahramanlık destanlarıyla bu aşamaya geldik. Kurtuluş savaşında tek vücut olduk. Çünkü her Türk biliyordu ki; esaret ölümden beterdir. Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde Büyük Taarruz, zaferle taçlandı. Bir kez daha, tüm dünyaya Türk 'ün gücünü gösterdik. Asırlar önceki Malazgirt şuuru neyse, kurtuluş cephelerinde de yine o şuur vardı. Cephe gerisinde de halkta aynı şuur hâkimdi. İşte biz bu milletin torunlarıyız. Zafer Bayramı’nda tüm bunları düşünerek soruyorum, atalarımızdan kalan; genlerimize işlemiş vatan şuurunu nasıl yüceltelim?
Önce ruhumuzu, kirlenen, doymak bilmeyen nefsimizi temizleyelim. Çok uğraşmalıyız, çok.
Bu vatan uğruna toprağa düşmüş şehitlerin torunları, şimdi bir hiç uğruna aynı toprağa mazlum olarak düşüyor. Her gün, şiddet ve taciz mağduru olmuş insanların hikâyeleri kaplıyor haber bültenlerini. Birlik beraberlik ruhuyla kenetlenen şehitlerin, gazilerin torunlarında ayrışmalar gözleniyor, sevgi ve saygı, merhamet giderek azalıp, para hırsı, şöhret ve bencillik artıyor.
Nehirler bile "özgürlük, özgürlük" diye çağıldarken biz giderek dışarıya bağımlı bir millet oluyoruz. Üretkenliğimizi kaybediyoruz, tüketim çılgını olduk. Ve yaşadığımız israfı düşünün. Her şeyi israf ediyoruz. Zamanı, sevgiyi, emeği, ekmeği, suyu, aklımıza gelebilecek, bize faydalı olacak her şeyi israf ediyoruz.
Vatanı sevmek demek, vatanın kaynaklarını, vatanınolmazsa olmazlarını sevmek demek. Önce vatanı oluşturan toplumu sevmeliyiz. Toplumu sevmek için kendimizi ve diğer insanları tanımalıyız. İletişim yeteneğimizi geliştirerek ve çok okuyarak gönlümüzü ve düşüncelerimizi zenginleştirmeliyiz.
Üretim adına çabalarımız azaldı. Tarlalar boş kalıp toprak ana insanlara küserken; ekmek yığınları çöp bidonlarında dağ gibi yığılıyor. Giderek çözüm odaklı düşünmeye ihtiyacımız var. Vatanını sevmek, toprağı sevmek demektir. Toprağı sevmek, onu korumak, bağrına bastığı sayısız varlığı korumak demektir.
Vatanı sevmek, ormanı ve doğayı, havayı, suyu sevmek demektir. Toprağı küstürmeyelim, vatanı küstürmeyelim. Toprak küserse, bize güvenmez artık, başka yâr edinir kendine, giderek farkına varmadan işgal altına alınırız. Acıdığımız mültecilerin durumuna düşmemek için, sahip çıkıp, gönlünü alalım toprak ananın. Ekelim, üretelim, ektiğimizi sulayalım. Topraktan aldığımız her emaneti geri verelim. Toprak yeşerirse vatanın yüzü güler. Vatanı güldürelim…
Sevginin alâmeti, sevgiliyi hoş tutmaktır. En büyük sevgilimiz vatan olmalı, onu incitmemeliyiz. Neden giderek topraklar çoraklaşıyor, neden çölleşiyoruz, neden kaynaklarımız bu kadar tükenirken paraya tapıyoruz? Bu kaynaklar elimizden giderse paranın hiç kıymeti kalmayacak.
Tüm bunlara sebep, gönül toprağımızın çoraklaşmasıdır. Issız çöle döndü vicdan bağlarımız. Sevgi ovalarımız yeşermiyor artık.
Sular tersine akıyor, hep erozyon yaşıyoruz, sadece toprak değil, gönlümüz, hafızamız, dimağımız, kültürümüz, her şeyimiz erozyon geçiriyor. Ne kadar birikimimiz varsa toprak gibi dışarıya akıyor. Gençliğimiz, kaynaklarımız, özgüvenimiz taşınırken, geri dönülmez yaralar almaya başlıyoruz.
Vatanı sadece bayramdan bayrama hatırlamayalım.
Vatanı nasıl daha çok sevebiliriz, nasıl yüceltebiliriz biraz kafa yoralım, çözüm üretelim. Nice bayramları nesiller boyu kutlayabilmek için; sevmeyi, ama her şeyi sevmeyi öğrenelim.
RAHİME ALCAN