Hemen hemen her ailede Kurtuluş Savaşı şehidi veya gazisi vardır.
Var mısınız onları “Yüzüncü Yılımızda” evlerimize misafir edelim?
Hem umutlarımıza, coşkumuza hem de karamsarlık, pişmanlık ve kuşkularımıza ortak edelim. Hayal kuralım, hikâye kurgulayalım, her birimiz kendi dünyalarımızda doğru ve yanlışlarımızla bu misafirliği harmanlayalım.
Kim bilir, belki yüz yıl sonra Cumhuriyetimizin iki yüzüncü yılı kutlanırken torunlarımızın torunları da bizi misafir eder, kendi doğrularıyla bizim doğrularımızı karşılaştırır.
Ben, şehit dedemi Çanakkale cephesinden getirir, kendi aracımla yollara koyulur, onun geçtiği yollardan geçer, molalarda sohbet eder, anılarını tazelerdim. Bilemiyorum, siz ne yapardınız sevgili okurlarım?
Beni en çok bu cephe etkiliyor, tarihimizin her sayfası etkileyici, bir o kadar üzücü. Çanakkale destanı da bambaşka bir ruh taşıyor. Aslında bu ruh tüm dünyayı etkiliyor.
Komutanı Mustafa Kemal Atatürk, “Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!” dediğinde; silah arkadaşlarıyla beraber hissettiği vatan aşkını anlattırırdım. Hangi duyguyla, hangi duayla, hangi nidayla siperden ölüme atladı ve kanını toprağa akıtırken görevini yerine getirmenin gururunu ve aşkını gönlünde hissetti?
Malum, haftalardır canlı yayında Filistin-İsrail savaşını izliyoruz. Arabamda, radyoda bu savaşların haberlerini dinlerken o zamanın cephe savaşlarıyla bu savaşı karşılaştırmasını isterdim. Orantısız güç uygulamanın nasıl sonuçlar doğurduğunu konuşurduk.
Hiçbir savaşın şerefi yoktur, işgal altındaki vatan savunması hariç. Günümüzdeki savaşların merhametten ve şereften ne kadar yoksun olduğunda hemfikir olurduk.
Sadece bu savaş değil; hemen altımızda, üstümüzde, yanımızda haritamızı çevreleyen savaşlardan, bize coğrafya olarak uzak olup da gönül yakınlığımız olanlardan, savaş gibi görünmeyip baskı ve işkence uygulamalarından bahsederdim.
Onun gönlü yorulurdu bu sohbetlerden, konuyu değiştirir, çevreyi, güzel doğal manzaraları izlemesini isterdim. Fakat sohbet yine karamsarlıkla ilerler ve doğaya verdiğimiz zararları fark ederdik.
Orman yangınında diğer canlılarla beraber nasıl acı çektiğini anlatırdı. Yollar genişlemiş ama trafik kazaları artmış, derdi. İyisi mi siz, dağların kıvrımlı yollarından, en ücra köşelere kadar demiryolları döşeyin, derdi.
Radyoda yine gönlümüzü karartan haberler işitirdik. Aile faciaları, katil eşler, çocuklar, katil analar, babalar, daha neler neler... Yolculuğun ortasında radyoyu kapamak ve güzel bir köy evinde mola vermek isterdim. Afyonkarahisar’da dinlenirdik. Kocatepe’den geçerdi yolumuz, yine Kurtuluş Savaşı’na getirirdik konuyu. “Cumhuriyetimizin Yüzüncü Yılından” ve umutlardan bahsederdik.
Türkiye’nin, merhamet ve adaletiyle, azmi ve ferasetiyle bölgede bir numaralı güç olmasından gurur duyardık. Bunun için yapmamız gerekenlere kafa yorardık.
Ben, şehit dedemi misafir ederken daha çok az konudan bahsettim.
Konuşmak günler sürecek çok konu var. Bu yazıya sığamayacak kadar derin sohbetimiz olurdu. İyisi mi siz de ailenizle, çocuklarınızla, arkadaşlarınızla bunu kurgulayın, bu güzel bayram günlerinde “Yüzüncü Yıl” coşkumuzu şehit dedenizle, varsa ninenizle kutlayın, sonra da yazımın altına yorum olarak konuştuklarınızı yazın.
Tabii ki, şehit ve gazi ninelerimiz de vardır. Kimi kahraman kadın, tarih sayfasına adını altın harflerle yazdırmış kimi de gizli kalmış. Allah rahmet eylesin hepsine. Minnet borçluyuz.
Yolculuğun sonuna, Antalya’ya vardığımızda gözleri yaşarırdı, memleketini tanıyamaz, ürker, sonra konuşuruz der, derin bir of çeker ve konuyu kapatırdı. Hemen, beni köyüme götür derdi. Vaktiyle eşek sırtında, at sırtında yolculuk yaptığı Bey Dağlarının en güzel köylerinden birine çıkarırdım.
Çıplak kalmış, yara almış tepeleri sorardı hayretle. Ben de, bunlar mermer ocakları, kum ocakları, derdim. O da, eskiden suyunu içtiğim pınar başına gidelim, derdi. Karaağaç suyundan içer, ağlardı. Restoranların arasında, değişen doğada tanıdık bir şeyler arardı gözleri. Böylece onu, köyünde ağırlardım, günlerce daha derin konularda fikir alışverişi yapardık.
Beraberce Cumhuriyetimizin Yüzüncü Yılını kutlamanın mutluluğunu yaşardık.
RAHİME ALCAN
Ayhan Özdemir 1 Yıl Önce
Kalemine yüreğine sağlık arkadaşım tabikide çok zor şartlarda cumhuriyetimiz kuruldu şehitlerimiz gazilerimiz bizler bunu unutmamalıyız onun için cumhuriyetimize sahip çıkmamızlazım cumhuriyetimizin Yüzüncü yılı kutlu olsun