Bu toprakların insanı hep olağanüstü zor günler geçirmiştir. Anadolu bizi bağrına basmış ama, ödenen bedeller ağır olmuştur.
Zorlukların en büyüğü her zaman varlık mücadelesi, savaşlar, kıtlıklar, salgın hastalıklar, baskılar, göçler olmuş, bu zorluklar insanları bezdirmiş, yıldırmıştır.
Böyle bunalımlı günlerde Yunus diye bir eren çıkmış, insanlara felsefesini şiirleri yoluyla, diyar diyar gezerek anlatmıştır.
Bu felsefenin özü, ilahî aşk, insan sevgisi, doğa, canlı sevgisi, sonsuz merhamet ve birliktir.
Biz çok zengin bir toplumuz, çok güzel bir miras aldık, bu toprakları kazanırken, manevî önderlerin mirasını da devraldık.
Yunus okunmayan ev yoktur. Onun şiirlerinin en tanınmışlarını biliriz, bestelenenleri ilahî diye okuruz. Ama gönüllerimize tesir etmez oldu artık. Asırlarca dilden dile, gönülden gönüle ırmak gibi aktı geldi.
Yoksa biz gönülleri kapadık da önüne zulümden bentler mi ördük. Geçit vermeyen dağlar gibi katı kalple direndik mi önünde?
Her gün bir cinayet haberiyle uyanıyoruz. Artık devletimizin sağlam temellerine oturduğu bu güzel günlerde neden milletimizin aile denen temel taşı sarsılıyor? Neden aşklar geçici, sevdalar yalan? Nedir gönülleri karartıp saran? Neden birbirini çok seven insanların yolları ayrılıyor, biri mezara biri hapse gidiyor. Gözü yaşlı çocuklar aile dramlarının ortasında kalıyor, geleceğe güvenle bakamıyor.
Bize has incelikler vardı, saygı, hoşgörü, merhamet duygusu vardı. Kendinden önce başkasını düşünme, yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevme vardı. Öfkeye hâkim olma, karşıdakinin ayıbını örtme vardı. Atasözlerimiz, veciz sözlerimiz vardı, büyüklerimiz birinin yanlışını gördü mü, kırmadan taşı gediğine oturtur, bu sözlerle uyarırdı.
Atalar sözü bize işlemez oldu. Atalar yaşayarak, hissederek gönülden süzülen sözlerini bu zamana miras bıraktı ki, bizler de arınalım, katı kalplerimiz yumuşasın.
Yunus Emre ne güzel söylemiş katı kalpli, acı sözlü insanlar için:
İşitin ey yarenler/Aşk bir güneşe benzer/Aşkı olmayan gönül/bir kara taşa benzer.
Taş yürekte ne biter/ Dilinden ağu biter/ Nice yumuşak söylese/ Sözü savaşa benzer.
Yumuşak huylu, kalbi sıcacık, merhamet dolu insanlar durduracak toplumsal dramları.
Kendini yetiştiren toplumlar geleceğe sağlam eserler bırakabilir. En güzel eser de arkanda, merhamet sahibi nesiller bırakabilmektir.
Bizim yetiştirdiğimiz nesiller nasıl olacak? Aramızdan yeni Yunus’lar çıkacak mı, zaten onun gibisi çıkmaz da, hiç olmazsa onu anlayanlar olacak mı?
Maddeye, paraya tapan, her şeyi sosyal medyadan öğrenip, yaşananlara birer kurgu olarak yaklaşan insanlar birbirini anlamakta zorluk çekiyor. Artık silkinip kendimize gelme zamanı geldi. Yunus’u gönül evimize misafir edelim bir hafta. İsterseniz bu günden başlayalım. Mübarek günlerdeyiz. Art arda kandil günleri yaşıyor ve biraz manevî havayı solumaya çalışıyoruz.
Bu günlerde gönüllerimiz kendi kendimizi hesaba çekmeye hazır gibi? Aile dramları, hiç yoktan sebeplerle, bir anda öfke nöbetiyle işlenen cinayetler bizi sarsmalı. Bunları haberlerde izleyip, yatağa rahat yatmamalıyız. Yatmadan evvel ailemizde konuşup, dertleşip, sıkıntıları konuşulup, hiç söylemediysek sevgimizi söylemeliyiz. Çocuklarımıza tarih şuuru, peygamberler, erenler, evliyâlar, önderler ve büyük gönül insanları hakkında bilgi verip, hikâyelerini, menkıbelerini anlatmalıyız.
Bilmiyorsak, artık bu tür kaynaklara çok kolay ulaşılıyor. İşimize gelince sosyal medya ve internette saatlerce geziniyoruz.
Artık seçici bir okur gözüyle bize faydalı içerikleri bulup, faydalanmalıyız.
Mermeri düzenli olarak akan minik damlalar şekillendirdiği gibi bizim de evlerimizde değişiklikler meydana gelecektir. Tertemiz dimağları olan çocuklarımızı güzel şeylerle beslemeliyiz. Bu çabalarımızın sonucu evlerimizin zeminlerinin şekli sevgi sözleriyle güzelleşecek, daha da bağlanacağız birbirimize.
Yıkanalım, temizlenelim, okuyalım, gözyaşı akıtalım. Gözyaşı akıtanların gözünün yaşını silelim. Ellerinden tutalım. Biraz çevremizin farkına varıp, ailemizden başlayalım.
Bugünden itibaren ailedeki herkese iyi ki varsın, seni seviyorum diyelim. Komşularımızın gözlerine bakıp, hal hatır soralım. Hiç konuşmadığımız bir seyyar satıcıyla konuşalım, durakta bekleyen her gün gördüğümüz insana selâm verelim. Hastane bahçelerine gidip, oralarda sabahlayanlarla sohbet edelim, üstü başı perişan, itilip kakılmış insanlara selâm verelim. Bir nefeslik konuşma ihtiyacı olanları dinleyelim.
Hiç şiir okumadıysak, açalım bir şiir kitabı, kitabımız yoksa interneti, okuyalım. Kimi mi okuyalım?
“Acep dünyada varm’ola/ Şöyle garip bencileyin/ Bağrı yanık gözü yaşlı/ Şöyle garip bencileyin.
Söyler dilim ağlar gözüm/ Gariplere göynür özüm/ Meğerki gökte yıldızım/ Ola garip bencileyin
Bir garip ölmüş diyeler/ üç günden sonra duyalar/ Soğuk su ile yuyalar/ Şöyle garip bencileyin.
Diyen Yunus’u okuyalım, onun dilini anlamaya çalışalım. Bizi anlasa anlasa bu toprakların insanı anlar.
Bakalım bizim için neler söyler. Asırlar önceki yaşanan şiddet sarmalında insanların gönlüne şifa olduysa bize de olur.
Gerçek aşkı bulalım, bedelsiz sevgiye ulaşalım.. Yunus’un sözlerine ulaşalım, kaya gibi sert kalbimizi yumuşatalım.
“Aşksızlara benim sözüm/ Benzer kaya yankısına/ Bir zerre aşkı olmayan/ Belli bilin yabandadır.”
Bu yıl UNESCO tarafından Yunus Emre yılı ilan edildi. Yunus’un 700. ölüm yıldönümünde onu tüm dünya anlamaya çalışırken biz neden unuttuk, soralım kendimize. Haydi evlerimizin, gönüllerimizin kapısını sonuna kadar açalım ona. Onu başköşeye oturtalım.
RAHİME ALCAN
Tebrikler, kalemine sağlık. her kelimesi aldı beni başka yerlere götürdü. Yunus'u gönülden çağırıyorum.