İş koşuşturmaları, çocuğumuzun ihtiyaçları, ailemizin sıkıntıları derken kendimiz için mi yoksa başkaları için mi yaşadığımızı kendimiz bile bilemiyoruz.
Hayat, bizleri olanca hızı ile oradan oraya sürüklerken kendimize vakit ayırabilmenin gerekliliğini bizlere unutturuyor.
Bir anne çocuğu olduğundan itibaren artık onun için yaşıyor ve onun için nefes almaya başlıyor.
O ufacık varlık artık annenin tüm yaşamı haline geliyor ve tüm gününü adeta tek başına yönetmeye başlıyor.
Çalışanlara ne demeliyiz?
Onlar da patronları ne derse onu yapıyor, ağızlarından çıkan her emri kayıtsız şartsız yerine getiriyorlar.
Tabi ki de bu söylediklerim büyük bir çoğunluğu kapsamakta olduğu için aradaki istisnaları atlıyorum…
Büyükşehir olma arifesindeki güzel şehrimiz Manisa‘da yaşayan insanların hayatına makro bir açıdan bakmak istiyorum.
Büyük bir çoğunluğu fabrikalarda asgari ücretle üstün bir çaba ile çalışıyorlar.
Soma‘da madencimiz, Akhisar‘da zeytincimiz, Alaşehir‘de üzümcümüz, Kırkağaç‘ta kavuncumuz, …vs. daha niceleri sayamadığım emekçimiz bütün güçleri ile bir şeyler üretmeye çalışıyorlar.
Peki bu insanlarımız hangi şartlarda çalışıyorlar?
Manisa‘da fabrika işçilerimiz asgari ücretle bütün gün tezgahların ve iş makinelerinin başında günlerini geçiriyorlar.
Aynen Çin‘de olduğu gibi şartları hiç de yeterli sayılamaz. Üzerinden trilyonlar kazanan patronların gölgesinde bu emekçi kardeşlerimiz hiç de hak ettikleri ücret ve saygı ile ödüllendirilmiyorlar.
Yerin metrelerce altında Allah‘a emanet çalışan maden işçilerimizin şartlarını ise ancak çalışan ve yaşayanlar bilirler. Seçim meydanlarına tehditler ile getirilen bu insanların gözlerinin içlerine bakılarak türlü yalanlar söyleniyor ve bizler de bunları sadece izliyoruz.
İşten çıkarılma tehditleri ile meydanlara toplanan maden işçilerimizi Ankara‘dan, Bursa‘dan ve ülkemizin diğer illerinden izleyen vatandaşlarımız da içlerinden diyorlar ki işçilerimizin şartları çok mükemmel, yaşasın Başbakanımız. Şimdi doğru bunun neresinde ben sizlere soruyorum.
Kırkağaç‘taki kavuncumuz, Alaşehir‘deki üzümcümüz yazın sıcağında tarlada canları çıkarlar iken bir dudak hareketi ile üzüm, kavun fiyatı belirleyen yöneticilerimiz ne kadar emekçi yanındalar hiç bilmiyorum.
İşte görüyorum ki hepimiz aslında birileri yaşasın diye yaşıyor yine birileri kazansın diye çalışıyoruz.
Yani hayatın zorluğunu çeken büyük bir kitle aslında buzdağının tepesindeki küçük bir kitle mutlu olsun diye çalışıp çabalıyorlar.
Sistemin sürmesine çanak tutan iktidarlarımız da her zamanki yalan popülist yaklaşımlarla emekçi halkımızı kandırmaya devam ediyorlar.
Yine ezilen bizler kazanan patronlar oluyor.
Merak ediyorum halkımız bu gaflet uykusundan acaba ne zaman uyanacaklar ve önümüze umutla bakmaya başlayacağız.
Saygılarımla.
avrupa dedi ki, kopenhank kriterlerini yerine getir sizi üye yapalım. getirdikmi hayır.getirseydik yukarıda yazdıkların yaşanırmıydı hayır.sonrada çıkıp avrupayı suçluyoruz suçlu kim acaba.......