Osmanlı Devleti'nin en muhataralı dönemi, birçok acının, sıkıntının yaşandığı dönem; Trablusgarp Savaşı ardından Balkan Savaşları, I.Dünya Savaşı ve var olma yok olma savaşımız olan Kurtuluş Savaşı…
Çöl Kaplanı Fahreddin Paşa 1868 yılında Tuna nehri kıyısında Rusçuk’ta doğmuş, askeri okullarda okumuş ve yukarıda saydığımız savaşlarda etkin olmuş, tüm bu acıları yüreğinde hissetmiş önemli bir kahramanımızdır.
Ömer Fahreddin Paşa Trablusgarp'ta İtalyanlara karşı mücadele etmiş, Balkan Savaşları'nın ikinci safhasında Edirne'nin kurtarılmasında büyük pay sahibi olmuştur.
Fahreddin Paşa'yı hafızalara kazıyan, onu unutulmaz yapan en önemli hadise hatta hadiseler manzumesi Hicaz'da İngilizlere ve yerli işbirlikçilere karşı ortaya koyduğu o efsanevi mücadeledir. Kanal Harekatı’nın bütün şiddetiyle devam ettiği bu sıralarda Hicaz’a asker gönderilememesine rağmen Fahreddin Paşa, elinde bulunan son derece kısıtlı imkanlarla Medine’yi iki yıl yedi ay boyunca müdafaa etmiştir.
Ömer Fahreddin Paşa, Hicaz Kuvvetleri Komutanı olarak kumandanlarının mütemadiyen vermiş oldukları tahliye emrine rağmen aç, susuz bir vaziyette tüm imkansızlıklara karşı son ana kadar Medine'yi, Ravza-i Mutahhara’yı savunmuş; insan üstü bir güçle Peygamberimizin gölgesinden ayrılmamak için elinden gelen gayreti sarf etmiştir. Açlıkla, kıtlıkla mücadele edebilmek için türlü formüller aramış, uzun uzun askerlerine çekirgenin faydalarını anlatmış, türlü şekillerde çekirge yemeğinin nasıl yapılacağını askerlerine tarif ederek açlıkla mücadele etmeye ve ayakta kalmaya çalışmıştır.
Fahreddin Paşa Medine’yi savunabilmek için İstanbul’dan devamlı takviye kuvvet istemiş, Osmanlı Hükümeti de her seferinde onun isteklerine cevap verebilecek durumda olmadıklarını bildirmiştir.
Osmanlı Hükümeti’nin Hicaz’ı kısmen boşaltma kararı alması üzerine Fahreddin Paşa, herhangi bir yağmaya karşı Medine’de bulunan mukaddes emanetlerin İstanbul’a nakledilmesini teklif etmiş; sorumluluk kendisinde olmak şartıyla teklifi hükümet tarafından kabul edilmiştir. Fahreddin Paşa tek tek kontrol ettiği otuz parçadan oluşan emanetleri iki bin askerin himayesi altında İstanbul’a eksiksiz bir şekilde göndermiştir.
Fahreddin Paşa ve askerleri bir taraftan düşmanla, diğer taraftan açlık ve hastalıkla mücadele ederken Kanal Harekatı felaketle bitmiş, Filistin elden çıkmış ve mağlup Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesi’ni imzalamıştır.
Mondros Mütarekesi’nden Birkaç Gün Sonra
Kasımın üçüncü günü Fahreddin Paşa herkesi Mescid-i Nebevi’de topladı, öğle namazından sonra huşu içinde dua ettikten sonra, büyük bir al sancağı göğsüne dolayarak, metin adımlarla, bütün cemaatin hayretle açılmış gözlerini görmüyormuş gibi, sessizce minbere çıktı:
“ Ey bütün tarihi eşsiz kahramanlıklar, şan ve şereflerle dolu Osmanlı ordusunun yiğit zabitleri, ey her cenkte cihanı tir tir titretmiş, asla kimseye boyun eğmeyerek daima namus ve din borcunu kanıyla ödemiş şeci Mehmetçiklerim, kardeşlerim, evlatlarım gelip hep beraber Allah’ın ve işte huzurunda huşu ve vecd içinde gözyaşları döktüğümüz Peygamberinin karşısında hep beraber, aynı yemini tekrar edelim ve diyelim ki, Ya Resulullah, biz seni bırakamayız!”
Son sözünü, göz yaşlarını akıta akıta söyleyen Fahreddin Paşa, ağır ağır minberden aşağı inerken kendini, Mehmetçiklerin kucağında buldu.
Paşa’yı sessizce takip eden iki büklüm bir ihtiyar yumuşak bir sesle: “ Paşa! … Sen artık bizdensin. Bizim gibisin… Buradan ayrılamazsın… Nereye gitsen ruhun, kalbin yine burada kalır...” deyişi Paşa’yı son derece duygulandırmıştı.
Mütareke maddelerine göre teslim olması gereken Fahreddin Paşa’nın teslim olmamak için her şeyi yapacağı apaçık meydana çıkmıştı.
Osmanlı Hükümeti’nin Mondros Mütarekesi’ni tebliğ etmek üzere gönderdiği temsilciyi hapsederek, İstanbul Hükümeti’ni cevapsız bırakmış olması bunun en güzel göstergesi olmuştu.
Fahreddin Paşa Mahiyetiyle Toplantı Yapıyor
Fahreddin Paşa Mondros’un imzalanmasından elli yedi gün sonra 27 Aralık 1918 tarihinde mahiyetindeki belli başlı kumandanları ile toplantı yapmış, İstanbul’dan aldığı son emri açıklamış, antlaşma şartlarına göre, Medine’nin hemen boşaltılıp, düşmana bırakılmasına dair olan Harbiye Nazırının mektubunu okumuş ve bu emre rağmen silahları bırakamayacağını söyleyerek, kesin bir ifade ile şöyle demiştir:
“ Medine, hilafet bakımından pek mühim bir yerdir. Şu halde buranın teslimi için yalnız Harbiye Nazırının ve hükümetin emri yetmez. Mutlaka, Halife ve Padişahın bir iradesi olmalıdır. Ve bu irade Osmanlı Meclisi tarafından tasdik edilmelidir. Böyle bir emir olmadıkça Medine’yi boşaltmam” demiştir.
İstanbul Hükümeti İngilizlerin baskısı üzerine bu defa padişahın imzasını taşıyan bir teslim emrini Adliye Nazırı Haydar Molla ile Medine’ye göndermiştir. Fahreddin Paşa bu emri de dinlememiştir. Askerlerinin çoğunun hasta olmasına, cephane, ilaç ve giyecek stoklarının bitmesine rağmen direnmeyi sürdürmüş, ancak sonunda kendi subaylarının baskısı ile teslim olmak zorunda kalmıştır.
13 Ocak 1919 tarihinde yani Mondros’tan yetmiş iki gün sonra Medine teslim edilmiştir.
Çöl Kaplanı Fahreddin Paşa İngilizler tarafından savaş esiri olarak önce Mısır’a gönderilmiş, ağustos ayında Malta’ya sürgün edilmiştir. Ankara Hükümeti’nin gayretleriyle Malta’dan kurtularak, 24 Eylül 1921’de Milli Mücadele’ye katılmak için Ankara’ya gelmiştir. 9 Kasım 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Kabil elçiliğine tayin edilmiş, 12 Mayıs 1926’da görevinin sona ermesi üzerine yurda dönmüştür.
5 Şubat 1936’da Türk Silahlı Kuvvetleri’nden tümgeneral rütbesiyle emekliye ayrılan Fahreddin Paşa’yı Medine savunması günleri o denli etkilemiştir ki yıllar sonra karşılaştığı memur ve askerlere “hey Medineli!” diye hitap ederek o günleri yad etmiştir.
Soyadı Kanunu ile Türkkan soyadını alan Ömer Fahreddin Paşa, 22 Kasım 1948’de vefat etmiş vasiyeti üzerine Rumelihisarı’na defnedilmiştir.
Kahraman büyüğümüzü vefatının 74’üncü yıldönümünde saygı ve rahmetle anıyor, ruhu şad olsun diyoruz.
Kaynakça:
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi 12. Cilt
Feridun Kandemir Medine Mü
Kemalettin ÖNER