Sene 2007...
Üniversiteye yeni başlamışım. Kanım kaynıyor. Ülkücü Hareket’in içerisinde, aktif görev alıyorum.
Bir araya gelip, devlet kuruyor, devlet yıkıyoruz. Sabaha kadar Ocak’ta hasbihâl ediyor, Ülkücülerin üretmiş olduğu şarkıları dinliyoruz. O yaşta bizi en çok etkileyen, iki yeni isim çıkıyor karşımıza. Biri Ozan Emin, diğeri ise Ozan Ünsal.
İkisi de sazı ve sözü ile Ozanlık geleneğini çağımıza taşıyorlar ve bu noktada birbirinden kıymetli eserler veriyorlar. Her ikisi de Ülkü Ocakları Genel Merkez Sanatçısı. Bir süre sonra, çeşitli nedenlerden dolayı, Ozan Ünsal Ülkücü Hareket’ten ihraç ediliyor.
Teşkilat yapısı ile öne çıkmış, kudretli bir Albay’ın vücuda getirmiş olduğu bir harekette, disiplinsiz hareketlere yer yoktur ve disiplinsiz bir hareketinizde, gözünüzün yaşına bakılmaz, tasfiye edilirsiniz.
Bunun en bariz örneklerinden biri, Ülkücü Hareket içerisinde gönüllere taht kurmuş, lâkin sözünü bir silah gibi Ülkücü Hareket’in Lideri’ne çevirince, bu gönül tahtı yerle bir olmuş ve hiçbir karşılığı kalmamış olan, merhum Ozan Arif’te de görebiliriz.
Dava, nefsi hareketleri kaldırmaz. Dava’nın içerisinde zaman zaman nefer, zaman zaman Lider pozisyonunda olabilirsiniz. Nefsinizi davanın önüne koyarsanız, eserleriniz ile birlikte tarihin çöplüğündeki yerinizi alırsınız.
Nefsini köpek etmesini bilmeyen, nefsinin köpeği olur!
Biz, elimizde kalan; Lider-Teşkilat-Doktirin esaslarını çiğnemeyen, bu noktada bir hayli hassas olan, Ozan Emin’i dinlemeye devam ediyoruz.
Ozan Emin, komünistler tarafından ciğerlerine kompresörle hava basılarak, üçüncü kattan aşağı atılmak sureti ile katledilip, şehadet şerbetini içen Ertuğrul Dursun Önkuzu adına, “Ağlama Gül Anne” diye bir eser çıkarıyor, lâkin ağlamamak elde mi?
Ülkücü Hareket’e olan bağlılığımız ve Davaya olan sadakatimiz daha da artıyor. Ağabeylerimize lâyık olabilmek adına, yükü ağır olan bir misyonu üstleniyoruz ve almış olduğumuz bayrağı; şerefli bir şekilde, daha da yükseğe taşımaya çalışıyoruz. Ne zaman boşluğa düşüp, yeise kapılsak, Önkuzu’nun kefeninden kan damlayan naaşı gözlerimizin önüne geliyor ve daha çok bileniyoruz.
Tabii bununla da bitmiyor, Ozan Emin’in eserleri.
Yine o günlerde dillerden dillere dolanan “Ben Ölmedim ki” adlı esere imza atıyor.
Ankara Ülkü Ocakları’nın efsane başkanı, Abdullah Çatlı’yı işliyor, bu eserinde. Aksiyon noktasında Çatlı önderlik ediyor bize. Gözlerimiz buğulanıyor.
Daha sonra ise Ülkücü Hareket’in sol tarafından en çok yüklenilen ismi Haluk Kırcı için bestelenen eser ile çıkıyor karşımıza. “Eşkıya Bellesinler.” Bu eseri dinlerken, hop oturup, hop kalkıyoruz.
Gel zaman, git zaman derken, üniversite hayatımız sona eriyor.
2011 yılına savruluyoruz. Hayatımda büyük bir dönüm noktası olan, “Devlet Bey-Bir Lider’in Portresi” adlı eserimi çıkarıyorum.
Çok da kullanmayı bilmediğim sosyal medya hesabımdan, kitabımı göndermek adına, Ozan Emin’e mesaj atıyorum.
Tabii ki bir sanatçıya ulaşmak büyük bir mesele. Umutlu değilim; ama bu konuda boş da durmuyorum. Çabalıyorum. Ozan Emin, cevap yazıyor. Uzun uzun konuşuyoruz. Ailesinin Bursa’da yaşadığını, Bursa’ya geldiği vakit görüşebileceğimizi söylüyor. Heyecandan zor uyuyorum.
Zaman hızlı geçiyor ve Ozan Emin Bursa’ya geliyor.
“Ülkücü, Ülkücü’nün öz kardeşidir” şiarı ile kardeşi gibi davranıyor, şahsıma. Uzun muhabbetler sonucu, büyük bir aile oluyoruz.
Bu zaman diliminde, Ülkücü Hareket’e birçok eser kazandırıyor. Albümleri çıkıyor. Her geçen gün daha da büyüyor, Ülkücü Hareket’in gönlünde.
Ortadoğu Gazetesi’nde, Devlet Bahçeli’nin Basın Danışmanı Yıldıray Çiçek Ağabey’im vesilesi ile köşe yazmaya başlıyorum.
Sadece köşe yazmakla kalmıyor, arada bir röportajlarım da yayınlanıyor.
Ve ben, üniversite yıllarımda sabahlara kadar dinlediğim adam ile ilk albümü üzerine, ilk röportajı yapma şerefine nail oluyorum!
Daha sonraki yıllarda dostluğumuz daha da perçinleniyor; lâkin Ozan Emin işi ve eşi gereği Almanya’ya göç ediyor. Bu bizi üzmesine üzüyor; ama bu defa Ozan Emin, Ülkücü Hareket’in Avrupa’dan yükselen sesi oluyor.
Hayatımda tam manası ile sözüne güvenip, itibar ettiğim adam sayısı azdır. Ozan Emin bu az sayıdaki adamlardan biridir. Ne zaman kritik bir adım atacak olsam, Ona danışırım ve muhakkak ne derse, çıkar. Tespitleri sağlamdır. Boş konuşmaz, boşa da konuşmaz!
O vermiş olduğu sözlü eserleri ile şahsım ise yazmış olduğu yazılı eserleri ile daha çok hizmet edeceğiz, Türk Milleti’ne.
Bu vesile ile kendisine sanat hayatında üstün başarılar diliyor, Almanya’da ikamet eden Türk’ün Ozan’ına büyük bir muhabbet ile selâm ediyorum.
Selâm, sevgi ve muhabbet ile...
BURAK KILIÇASLAN