Dünya, var olduğu andan beri böyle bir kavga görmemiş.
Hayal bu ya bu kavga; yeryüzünde yaşayan insanların gereksiz kavgalarına pek de benzermiş.
İnsanlığa ya da canlılar âlemine kim daha faydalıdır diye kavgaya tutuşmuş bizim orman ve deniz.
Deniz kibirliymiş, güzelliğiyle, rengiyle övünür, ondaki parlaklığın, yansımanın, coşkunun kimsede olamayacağını düşünürmüş.
Hele bir de güneşi kıyılarında karşılayıp, yine kıyılarında uğurlarken, aya yakamozlarla eşlik ederken, şairlere mehtabı hediye ederken ondan daha kibirli bir varlık yokmuş.
Deniz, kendisinin cümle canlıların sığınağı, yaşamın kaynağı olduğunu, o olmazsa hiç bir canlının var olamayacağını iddia etmiş. Orman da aynı cümleleri kurmuş ve ilave etmiş: Ben tüm canlılara nem ve oksijen sağlarken; yağış olarak sana giden suyun kaynağı benim.
Heybetli deniz kalır mı bu cevabın altında: Kükremiş, şöyle bir çalkalamış suyunu. Dalgaların heybetinden, onu gören canlılar âlemi ürkmüş.
Sen, demiş. Bana oksijen ve suyu sağladığını iddia edersin. O nemi atmosfere yollamak için benim yüzeyimdeki buharlaşmadan oluşan suyu almaktasın. Benim derin sularımda gezen canlıları kimse saymakla bitiremez. Dünya var olduğu günden beri nesli devam eden canlılar vardır bende.
Orman; narin, nazenin biraz da merhametlidir. Ne de olsa çok acılar görmüş nazik teni. Onun gördüğünü, dünya kurulduğundan beri şahit olduğu vahşeti deniz görseydi her bir zorlukta çalkalanan suyu durulur, kendi iç âlemine döner, biraz olsun hayatı sorgular, mizacı değişirdi.
Orman ise; kükremek ve toprağı sallamak şöyle dursun, beşik olmuş, canlılar rahatsız olmasın diye hiç kımıldamamış, kökleriyle sarmıştır yeri.
Biraz düşünceli biraz da hüzünlü devam etmiş. Ara ara da iç geçirmiş, yağmur ormanlarında damlayan sular artmış, kuru ormanlar da gözyaşlarından ıslanmış.
Benim sineme sığınan canlılar da, toprağa sığınanlar da sayılamaz. Benim değerim bunlarla ölçülemez. Benim bağrımda sakladığım sayısız yuva, kasıt olmadıktan sonra hiç bozulamaz. Yüzyıllarca sağlam yuvalar, canlıların soyunun devam etmesini sağladı. El değmemiş mağaralardan, ağaçlarımın kovuğuna kadar, kayaların oyuklarından, yerin katmanlarına kadar bende hayat buldu canlılar. Vahşi yaşamı bile ben çeşitlendiririm. Besin zincirinin her halkası gönülden bağlıdır bana.
Orman hırsını alamamış, ağlamaları hıçkırıklara dönmüş, hıçkırıkları da sarsıntıya. Yer zangır zangır titremeye başlamış. Canlılardan korku çığlıkları yükselmiş, arşı kaplamış. Zelzele yerküreyi sarsarken, okyanusların, denizlerin de derinliklerinde çatlaklar oluşmuş, sular çalkalanmaya, dalgalar büyüyüp tsunamiye dönüşmeye başlamış,
Artık sularını kontrol edemez olan deniz ve okyanus çaresiz kalmış. Sular kıyıları dövmeye, canlıları kovalamaya başlamış. Çaresiz bir şekilde insanlar ve kaçabilen canlılar, dağlara, yükseklerdeki ormanlara sığınmış.
Orman kendine gelmiş, yatışmış, durulmuş.
Denize seslenmeye devam etmiş sakinleşen orman. Bak gördün mü neler oldu? Sonunda her korkunun ardında sığınılacak tek kucak benim. Kıymetimi sonunda tüm canlılar anlayacak. Ben var ettiğim canlılara asla zarar vermem. Senin kafan kızsa beni de tüm canlıları da dümdüz edersin. Şimdi örneğinde görüldüğü gibi, sana sığınana korku verirsin. Senin sularında yüzen nice gemiler, balıkların evi olmuştur. Hava durumuna göre mizaç değiştirirsin. Havadaki neme göre şekillenir karakterin, fırtınayla eser, gürler, güneşle durulur, depremle coşarsın demiş.
Bu sözlere verecek cevap bulamamış deniz. Onun sessizliğinden yine orman yararlanmış, devam etmiş.
Yalnız, senin benden küçük bir üstünlüğün var. Bilemedim ne derece övünülecek bir durum. Canlılar sana direkt zarar veremez ama bana çok kolay zarar verebilirler....Kafası kızan beni ateşe verir, ağaçlarımı hoyratça keser. Kendilerine yaşam alanı açmak için beni yok eder. Yeryüzünün hakimi olduğunu sanan, senden daha kibirli insanlardan gördüğüm zararı hiçbir canlıdan görmedim.
Dağa taşa sığamadılar, en derin ormanların içine kadar uzandı uğursuz elleri. Bünyemdeki sayısız canlının nesli onlar yüzünden tükendi. Akıl sahipleri olarak biraz da vicdan sahibi olmalarını tercih ederdim. Gelecek nesillerin acı çekmesi pahasına beni yok ediyorlar. Yeryüzündeki büyük savaşlardan zarar gören her nesil, biraz rahata erince, eski günleri unuttu.
Orman yok olursa, su kaynakları yok olursa büyük savaşlar kaçınılmaz olacaktır. Büyükler küçükleri ezecek, güçlüler daha güçlü, ezikler daha ezik olacaktır.
Yollar açarken, evler inşa ederken, mermer, granit, kum ya da maden, altın çıkarırken idrakinizi zorlamanızı isterim ey insanlar. Kâr zarar hesabı yapın. Madenden faydalanacak ya da evlerinin tezgâhını süsleyecek, beton yapıları kullanacak bir avuç insan mı önemli, dünyanın geleceği mi. Bunu iyi hesaplamanızı isterim.
Say say bitmez benim canlılara sağladığım fayda. Say say bitmez çektiğim çile. Say say bitmez bana verilen zarar.
Bu gidişle dünyanın ömrü daha da azalacak. Dünyanın son anlarına beraber şahit olacağız ey komşum deniz. Dünyanın dörtte üçünü kaplıyorum diye böbürlenme sakın. Bu dünya yok olursa beraber yok oluruz. Uzay boşluğunda savrulan zerrelere dönüşürken, bu günlerin özlemini çekeriz. Uzay çöplüğü zamanında kibirlenip, geleceğini düşünmeyenlerle doludur ne de olsa.
Bizi evrendeki kara delik yutmadan evvel, insanların zihinlerindeki kara deliklerde yok olmaya başlayacağız bu gidişle.
Rahime ALCAN
Ağladım içimden geçenleri kendi beynimle konuşur gibi geldi aynı şeyler neden yok ediyoruz gelecek nesillere bırakmıyoruz bu