Bu kentte bana benziyor artık.
Göz yaşlarını gönlüne akıtıyor.
Az mı düş kurdum sırtımı bir çınar ağacına yaslayıp da, yetsin artık bu sancılı bekleyiş, bitsin artık bu gamlı ayrılık diye.
Haykırırken hasretle dolu bu yürek yedi iklimin sevdalılarını az mı hayal ettim.
Kocaman düşleri küçücük ümitleri kırılmasın diye.
Defalarca sordum bu kente gelmeyecekler mi ?
Başı dumanlı dağlar tepelerdeki serin rüzgar gibi dönmeyecekler mi ?
Onlar koşarak gelirken bastıkça ayaklarının altındaki sarışın kumlar yeşermeyecek mi ?
İçi içine sığmıyor kentin, ah bir gelseler iyi olacak biliyor.
Yeryüzü hazırlanıyor. Gelecekler bir bir dönecekler diye.
Çünkü toprak onların ihtişamıyla yeniden titremeyi yeşermeyi bekliyor.
Alnı secdeye değecek olanlar için.
Bağrın da onca çiçeği, ala mora ve sevdanın rengine boyarken asırlar geçse de bekliyor işte.
Dualar üflüyor ıssız kentin üzerine.
Ve söğüdün erleri gibi yeniden bir atlı bin atlıya bedel, bire on vermenin sırrına ermiş gibi.
Yedilerin kırkların ermişleri gibi aşklardan nasibini almış gibi yeniden destanlar yazmak için gel gel gel.
Bu kent beton duvarların ardından yıldızları görememenin ızdırabı ile kanarken, ellerin de meşalelerle göğü aydınlatmaya gel.
Bu yürek sizi bekler. Bu yürek gam ve keder.
Osman Gazileri, Orhanlarını al da gel.
Daha nasıl anlatsam bilemiyorum. Bu kenti bana benzetiyorum asırlar çok şeyi almış.
Bahar desem mevsimlere konmamış. Hiç uğramamış. Ne gül bahçesi ne çadırlar kalmış.
Buralar şimdi bozkır, her yer gam her yer keder.
Söğüdün erleri en yeşilinden çınarlarını alıp da gel gel gel.
DENİZ MEVSİM
eyvallah ağbim