Maalesef ki ülkemizde bazı gelenekler dinleştirilmiş, dinin bazı kuralları da gelenekselleştirilmiştir.
Bunları şu şekilde örneklendirebiliriz:
Ülkemizdeki herhangi bir vatandaş ne kadar İslam ile arasına mesafe koymuş olsada bayram namazlarına gider, bayramlaşma ziyaretlerinde bulunur, durumu da müsait ise kurban keser.
Ne kadar sünnetten bihaber olsada, atalarından öyle görmüş olduğundan dolayı çocuğunu sünnet ettirir.
Ülkemizde İslam'a en mesafeli olan insan dahi, konu domuz eti olduğu vakit, birden tutuculaşmakta, dini yönü kabarmaktadır.
Hâlbuki haram, haramdır.
Domuz etinin ikamesi olduğundan dolayı, mükemmel bir şekilde tepki verilmektedir domuz etine karşı. Bu gelenekselliğin din hâline getirilmiş şeklidir.
Çünkü domuz etine tepki göstermekten büyük bir haz alan şuursuz ve Kur'an'sız İslam taraftarları, aynı tepkiyi ne zinaya, ne de alkollü içeceklere karşı göstermektedirler.
Sabahtan akşama kadar zina yapan, masasından alkollü içki eksik olmayan İslam'dan bihaber olan Müslümanlar dahi, mezesine domuz eti veyahut da domuz yağı katkılı herhangi bir ürünün karışmasına şiddet ile karşı çıkmaktadırlar.
Aynı şeyler Mevlid-i Şerif içinde geçerlidir.
Mevlid'in ne olduğundan habersiz olan Müslümanlar, onu Allah'ın farz kılmış olduğu bir kelâmı zannedip, o yönde muamele yapmaktadırlar. Hâlbuki Mevlid, 15. yüzyılda Süleyman Çelebi tarafından Peygamber Efendimiz'e övgü içerikli yazılmış olan bir naattan ibarettir.
Velhasıl ülkemizde İslam, Kur'an hariç her kaynaktan ele alındığından dolayı, şuursuz ve putlara tapan bir İslam toplumu zuhur etmiş bulunmaktadır.
"Allah'ın kelâmını içerisinde taşıyor belden yukarıda tutun, duvara asın" denilen Kur'an, yüzyıllardır asılmış olduğu duvardan indirilmemiş ve böylece içi boş bir İslam anlayışının hâkim olmasına öncülük edilmiştir. Tüm bunların neticesinde ise Allah adına bir söz söyleyeni de bundan dolayı şeyh, hatta ve hatta istemeyerek de olsa "put" ilân etmişlerdir.
Eğer Müslümanlar bir tarikat arıyorlarsa, en iyi tarikat Kur'an tarikatıdır.
Maalesef farzlara sünnet kadar paha biçilmemekte, herhangi bir vakit namazının sünnet diye tabir edilen rekatlarını kılmayanlara karşı da itibarsızlaştırma politikası yapılıp, kafire yapılmayan muamele, Allah'ın farz koymuş olduğu hükümleri yerine getirenlere karşı yapılmaktadır.
Peygamber Efendimiz'in sünnetini sadece namazların sünnet kısmına indirgeyen zihniyet; ahlâktan, adaletten, sevgi, saygı ve hoşgörüden uzaklaşarak, Kur'an'sız bir İslam anlayışına sevk olmuşlardır. Gayet açık ve net bir şekilde görülmektedir ki bu düşünce yapısı, İslam'a Ebu Cehil'in taraftarlarından daha da büyük zararlar vermektedir.
Yazının Dibi; Allah'ın indirdikleri ile değil de kulların uydurdukları ile hüküm vererek, referans noktasında atalarının putlaştırılmış İslam'ını verenlere Cenab-ı Allah Bakara Suresi 170. Ayet'inden şöyle seslenmektedir: "Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun" dendiğinde: "Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!"
Selâm, sevgi ve muhabbet ile...
BURAK KILIÇASLAN
Bunları şu şekilde örneklendirebiliriz:
Ülkemizdeki herhangi bir vatandaş ne kadar İslam ile arasına mesafe koymuş olsada bayram namazlarına gider, bayramlaşma ziyaretlerinde bulunur, durumu da müsait ise kurban keser.
Ne kadar sünnetten bihaber olsada, atalarından öyle görmüş olduğundan dolayı çocuğunu sünnet ettirir.
Ülkemizde İslam'a en mesafeli olan insan dahi, konu domuz eti olduğu vakit, birden tutuculaşmakta, dini yönü kabarmaktadır.
Hâlbuki haram, haramdır.
Domuz etinin ikamesi olduğundan dolayı, mükemmel bir şekilde tepki verilmektedir domuz etine karşı. Bu gelenekselliğin din hâline getirilmiş şeklidir.
Çünkü domuz etine tepki göstermekten büyük bir haz alan şuursuz ve Kur'an'sız İslam taraftarları, aynı tepkiyi ne zinaya, ne de alkollü içeceklere karşı göstermektedirler.
Sabahtan akşama kadar zina yapan, masasından alkollü içki eksik olmayan İslam'dan bihaber olan Müslümanlar dahi, mezesine domuz eti veyahut da domuz yağı katkılı herhangi bir ürünün karışmasına şiddet ile karşı çıkmaktadırlar.
Aynı şeyler Mevlid-i Şerif içinde geçerlidir.
Mevlid'in ne olduğundan habersiz olan Müslümanlar, onu Allah'ın farz kılmış olduğu bir kelâmı zannedip, o yönde muamele yapmaktadırlar. Hâlbuki Mevlid, 15. yüzyılda Süleyman Çelebi tarafından Peygamber Efendimiz'e övgü içerikli yazılmış olan bir naattan ibarettir.
Velhasıl ülkemizde İslam, Kur'an hariç her kaynaktan ele alındığından dolayı, şuursuz ve putlara tapan bir İslam toplumu zuhur etmiş bulunmaktadır.
"Allah'ın kelâmını içerisinde taşıyor belden yukarıda tutun, duvara asın" denilen Kur'an, yüzyıllardır asılmış olduğu duvardan indirilmemiş ve böylece içi boş bir İslam anlayışının hâkim olmasına öncülük edilmiştir. Tüm bunların neticesinde ise Allah adına bir söz söyleyeni de bundan dolayı şeyh, hatta ve hatta istemeyerek de olsa "put" ilân etmişlerdir.
Eğer Müslümanlar bir tarikat arıyorlarsa, en iyi tarikat Kur'an tarikatıdır.
Maalesef farzlara sünnet kadar paha biçilmemekte, herhangi bir vakit namazının sünnet diye tabir edilen rekatlarını kılmayanlara karşı da itibarsızlaştırma politikası yapılıp, kafire yapılmayan muamele, Allah'ın farz koymuş olduğu hükümleri yerine getirenlere karşı yapılmaktadır.
Peygamber Efendimiz'in sünnetini sadece namazların sünnet kısmına indirgeyen zihniyet; ahlâktan, adaletten, sevgi, saygı ve hoşgörüden uzaklaşarak, Kur'an'sız bir İslam anlayışına sevk olmuşlardır. Gayet açık ve net bir şekilde görülmektedir ki bu düşünce yapısı, İslam'a Ebu Cehil'in taraftarlarından daha da büyük zararlar vermektedir.
Yazının Dibi; Allah'ın indirdikleri ile değil de kulların uydurdukları ile hüküm vererek, referans noktasında atalarının putlaştırılmış İslam'ını verenlere Cenab-ı Allah Bakara Suresi 170. Ayet'inden şöyle seslenmektedir: "Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun" dendiğinde: "Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." derler. Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!"
Selâm, sevgi ve muhabbet ile...
BURAK KILIÇASLAN