KIRKAĞAÇ HABER

TOKER ESENDAĞ'DAN KIRKAĞAÇ'A ZİYARET

SİYASET

İdam edilen Ülkücü şehit Halil Esendağ'ın babası Toker Esendağ, Kırkağaç'taydı.

TOKER ESENDAĞ'DAN KIRKAĞAÇ'A ZİYARET

1980 ihtilalinde idam edilen Ülkücü şehit Halil Esendağ'ın babası Toker Esendağ, Kırkağaç'a gelerek Ülkücülerle buluştu.

İlk olarak Büyük Birlik Partisi Kırkağaç ilçe teşkilatını ziyaret eden Toker Esendağ, daha sonra Kırkağaçlı Ülkücülerle görüştü.

Ülkenin gidişatından duyduğu kaygıyı dile getiren Toker Esendağ, Ülkücülerin birlik ve beraberlik içerisinde olması gerektiğini dile getirdi.

Ziyaretin sonunda ise Gönülden Düşenler şiir kitabının yazarı site sahibimiz Hakan Demir'de Toker Esendağ'a imzalı bir kitap hediye etti.

Ziyarette BBP Kırkağaç İlçe Başkanı Latif Narin'de hazır bulundu.

HABER-FOTOĞRAFLAR: KİRKAGAC.NET
TÜM FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN




TÜM FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN



HALİL ESENDAĞ KİMDİR ?

Manisa'nın Saruhanlı kazasına bağlı Gözlet köyündendi. İmam hatipten terk 21 yaşında olup evliydi. Bir takım olaylara karıştığı iddiasıyla polisler tarafından yakalandı. Tutuklandıktan kısa bir süre sonra 12 Eylül Mahkemeleri tarafından mahkum edildi. 3 Haziran tarihinde hakkındaki idam cezasını sabaha karşı infaz edildiğine dair Radyo ve TV.'den yayın yapılmasına rağmen polisler tarafından cezaevinden alınıp Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldü. Burada "itiraf" etmesi için iki gün boyunca akıl almaz işkenceler yapıldı ve 5 Haziran günü Buca Cezaevi'ne geri getirilip sabahın ilk saatlerinde asılarak şehit edildi.


" Yağmurun hafif çiselediği bir gecede..."

Duruşmadan sonra mahkeme benim İzmir'de kalmama karar vermiş arkadaşlarla birlikte Buca Cezaevine dönmüştüm. Kapı altında Halil aramızdan alınmış başka bir aleme götürülür gibi götürülmüştü. Bunun onu son görüşüm olduğunu biliyordum.

Cezaevinde gazeteler her sabah bir sergi üzerinde koğuş kapılarına getirilir tutuklular mazgal deliğinden uygun gördüklerini alırlardı. Gazetelerimiz bir kaç defa gelmemiş sonra da bunun manasını anlamıştık. İdam cezalarının infaz edildiği günlerde veya mahkumlarla ilgili yeni düzenlemelerin gündeme geldiği günlerde gazeteler gelmez böylece tutukluların olay çıkarması engellenmiş olurdu.

4 Haziran'ı  5 Haziran'a bağlayan baharın bütün tazeliği ile kendini gösterdiği böyle günlerden biriydi. O yıllar bize bahar gelmez şairin :"Bahar gelmiş çiçek açmış neyleyim" mısraları dilimizden eksik olmazdı. Sabah günlük haberleri herkesten önce okumak için gazetelerin gelmesini bekliyorduk. Bir saat iki saat derken vakit öğleyi bulmuştu ama gazeteler gelmemişti. Hepimizin içine kurt düşmüştü. Acaba kim? Bugün kimi asacaklar? Çok beklemeden sorumuzun cevabını almıştık. Bir fırsatını bulan cezaevi terzisi kapıya gelerek mazgalı açmış ve o korkunç haberi vermişti

"Bahçede sehpa kuruluyor bu gece Halil'le Selçuk'u asacaklar !..."

Koca bir koğuş bir anda depreme uğramış gibi sarsılmıştı. Önce ürkütücü bir sessizlik ve şok hali yaşamış sonra çaresizlik içinde ne yapacağımızı şaşırmış vaziyette sağa sola koşturmuştuk. Bu koşuşturma ölüm korkusunun veya panik halinin bir neticesi değil çaresizliğin onlara ulaşamamanın bu zor saatlerde onları teselli edememenin bir neticesiydi. Acaba kararı radyodan duyunca ne demişlerdi? Genç yüreklerine korkunun hançeri batmış mıydı? Bütün bir koğuş tek bir kalp olmuş onları düşünüyor onlarla ölümü paylaşıyorduk.

Haberi aldıktan bir kaç dakika sonra mahkumları toplayarak kısa bir konuşma yaptım. Kur-an bilenlere cüzleri dağıtarak gün boyu sabaha kadar Kur-an okumalarını söyledim. Yapacağımız tek şey vardı; dua ve Kur-an'la onlara ulaşmak...

Gece saat 24:00'e kadar iki hatim indirdik. Akşam olunca saat 21:00'den itibaren her yarım saatte bir koğuş penceresine çıkarak sela okumaya Peygamber Efendimiz(s.a.v)'e salat-ü selam getirmeye başladım. Koğuş penceresinden yükselen sesin onların ölümle dolmuş hücrelerine kadar girdiğine inanıyor salat-ü selamları o duygularla okuyordum...

Cezaevinde idamların infazı 01:00'de olurdu. Son defa sela okumak üzere pencereye çıktım. Halil'in mahkeme salonunda iken söylediği sözler aklıma geldi...

"Yağmurun hafif çiselediği bir gecede asılmak isterdim."

Elimi koğuş parmaklıklarından dışarı uzattım avucumu göğe doğru açtığımda aman Allah'ım bir yağmur Halil'in duasına icabet edercesine çiseliyordu. Kendi kendime "Ah Halil'im! O gün Rabbimizden güneşleri yağdırmasını isteseydin Rabbim o güneşleri bile yağdırırdı" diye mırıldandım.

Bir koğuş göklerle birlikte Halil ve Selçuk'a ağlıyordu.

Yorgun bir geceden sonra gardiyanların "müdür çağırıyor" çağrısıyla uyandım. Cezaevi müdürü üç kişiyi odasına çağırmıştı. Halil'in asılmadan önce her birine ayrı ayrı yazarak bıraktığı hediye ve emanetleri bize takdim ediyordu. Eşyalarını alarak koğuşa geldik. Halil'in son anda yazdığı yazıları bizi rahatlatmış ölüme metanetli gittikleri konusundaki kanaatlerimizi pekiştirmişlerdi.

Nitekim koğuşa geldikten sonra bazı gardiyanlar idamı anlatarak: "Bu gece Buca'ya rahmet yağdı" demişlerdi. Önce Selçuksonra Halil idam edilmişlerdi. İkisi de sehpaya metanetle gelmiş Kelime-i Şahadet getirdikten sonra altlarındaki sehpa çekilmişti. İpte bir müddet sallandıktan sonra sanki ilahi bir el uzanarak ikisini de kıbleye çevirmişti. Bir gardiyan: "Halil'i indirdiğimizde başındaki takke yana düşmüş hafif yatmıştı. Biz böyle bir şey görmedik." diyordu.

Sonra infazda bulunan Buca Muradiye İmamı şöyle diyordu. "Bana hiç evliya gördün mü diyenlere; evet... Halil ile Selçuk'u gördüm diyeceğim..."

Halil'in bize emanet ettiği eşyalar koğuş başkanı olduğum için bana takdim edildi. Hepsini tek tek inceledim. Özel eşyalarını ayırdım. Notlarını okudum notlar daha çok kılınan kaza namazları ile tutulan oruçların listesiydi. Ölümle ilgili ayet ve hadisler bir sürü ilmihal bilgisi ile ilgili notlar.

Eşyalar arasında gazete kağıdına sarılmış küçük bir paket dikkatimi çekti. Çorap ve iç çamaşırı olacağını sanmıştım. Açtım ve baktım ki " Etrafı oyalı yeşil bir baş örtüsü " o an nasıl duygulandığımı nasıl bir gözyaşı anaforuna tutulduğumu anlatamam. Bütün koğuş ağlıyordu.

Rahmetli Halil tutuklanmadan kısa bir zaman önce evlenmiş murad alamadan hapishane köşelerine düşmüştü. İhtimal ki; iki buçuk yıl kaldığı ölüm hücresinde eşinin baş örtüsü onun dert ortağı olmuştu.

Dağıtabilir eşyaları dağıttıktan sonra kalanları postayla babasına gönderdik. Halil'in babası çok dindar çok mütevekkil bir adamdı. Annesi de öyle. Çok sonraları tahliyeden sonra evlerini ziyaret ettiğimde bu aileden böyle bir yiğidin nasıl çıktığını anlamıştım. Eşyaları gönderdikten takriben iki hafta sonra Halil'in babasından hepimizi ürperten bir mektup geldi. Şöyle diyordu:

Halil'in annesi; oğlum şehit oldu mu? Olmadı mı? diye çok üzülüyordu. Bir gece rüyasında kendini cennette görüyor. Bütün sahabeler toplanmış Hz. Peygamber(s.a.v.)'i bekliyorlar. Halil'in annesi hanım sahabilerden birine yaklaşıp soruyor: Bugün burada ne var ki böyle toplanmış bekliyorsunuz!

Hanım sahabi cevap veriyor: Bilmiyor musun bugün burada şehit Halil Esendağ'ın düğünü var. Nikahını Hz. Peygamber(s.a.v.) kıyacak onun için bekliyoruz.

Bu rüyayı kime anlattıysak gözyaşlarını tutamamış mescide kapanıp ağlamıştı.
TÜM FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.