İçsel yolculuğa, gönül yolculuğuna değer vermez olduk.
Kendimizle başbaşa kalmakla başlayabiliriz.
Gönlümüze zaman ayırıp, sesini dinleyerek nelere ihtiyaç duyuyor belirleyebiliriz.
En çok çocuklarda var olan bir durum; can sıkıntısı. İnternet gider, televizyon kapanır, canları sıkılır. Boşlukta hissederler kendilerini, oyalanacak bir etkinlik bulamazlar.
Hemen eğlenceli bir yol bulup, onları canlarından çabucak uzaklaştırırız. Oysa canlarına dönüp, hayal dünyalarını geliştirmeyi bir öğretebilsek. Sıkılmanın bazen iyi bir nimet olduğunu kavratabilsek.
Belki de biz yetişkinler henüz öğrenemedik ki; nasıl öğretelim. Bu canı beslemenin türlü yolu var. Kendimizi dinlemeyi öğrenmeliyiz. Eğlenceli etkinlikler bulmadan önce, gönlümüzün ihtiyaçlarını belirleyip, beslemeliyiz.
İç sıkıntısı, darlık- eskilerin tabiri ile efkar- iyi gelir bazen. Bu bir nimettir, depresyona ve anksieteye döndürmediğimiz sürece tabii. Tasavvufi tabirle Kabz ve Bast gönül halleridir.
Allah bazen darlık, bazen genişlik verir ki; kul kendine gelsin. Kabz; lügatte iç darlığı, gerilme anlamında kullanılırken, tasavvufi manası; feyz kaynağının kesilmesinden dolayı kalbin kasvette kalması demektir.
Ardından Allah’ın lütfuyla genişlik hali gelir ki; buna Bast hali denir. Ferahlık, açma, yayma anlamındaki bu sözcük, tasavvufta; gönlün şenlenmesi, ilahi feyz ve lütuflardan istifade etmesidir.
Artık ruh darlığından köşe bucak kaçar olduk.
Nerede bizi düşünceye ve acımaya sevk edecek bir hadise, kişi ya da şekil görsek, ya da vicdanımızla baş başa kalsak hızlıca başımızı öbür yana çeviriyoruz. Sanki ebediyen bize bulaşacak. Araç trafikte bekliyor, mendil satıcı ya da meczup görünümlü biri yaklaşıyor, camlar aniden kaldırılıp, kapılar kilitleniyor.
Mağaza zincirlerinin önünde kucağı çocuklu kadın yaklaşıyor; hemen karşı kaldırıma geçiliyor ya da başka bir markete sıçrayıp, sepetler güvenle dolduruluyor. Darda kalan komşu şikayet için derdini anlatırken, konu değiştiriliyor, hele bir de borç, harç sıkıntı, dert eklenmeye başlarsa o komşu ile selam da kesiliyor.
Unutma, avunma tercih ediliyor nedense. Sıkılma nimetini bir türlü görmüyoruz. Ruhlar daralıp, nefesler sıkışırken, bana darlık geldi deyip, oyalanma vasıtaları araştırılıyor. Genelde seçilen etkinlikler, ruhu ve dimağı beslemiyor maalesef.
Vücudu yorup, alabildiğine sağlam uykular tercih ediliyor. Tatiller; kum, güneş ve eğlenceden ibaret görülüp, ruh yine arka plana itiliyor. Kaçımızın tatil çantasında kitaplara ve dergilere yer var? Kaçımız yeni yerler keşfederken, yörenin insanını tanımak isteyip, anılar biriktirir, tarihini merak eder? Kaçımız herşey dahil otellerden çıkıp, yeni insanlar, kültürler tanımaya heves eder? Kaçımız, notlar alıp, yazılar yazıp dilini zenginleştirip, çocuklarına eser bırakmak ister?
Edebiyat kültürünü sadece entellektüel yazarlara atfederiz. Oysa eli kalem tutan herkes birikimini kağıda aktarabilir.
Şu tatil mevsiminde sıkılan canımıza değer verip beslemeye ne dersiniz? Etrafımızda olan biten birçok gerçekten çocuklarımızı haberdar edebiliriz. Neden sokakta insanlar dilenmek zorunda kalıyor, neden sürekli iç ve dış göçler yaşanıyor.
Neden sınır kapılarında insanlar bekliyor, neden ölüm yolculukları yaşanıyor. Neden bazı insanlar sürekli gülerken, bazıları acı çekiyor. Neden kimsesiz çocuklar yetimhanelerde içine kapanıyor, neden yaşlılar bakımevlerinde yalnızlığa gömülüyor. Acaba şiddet ve taciz; ruhlarını sıkıntıdan kurtarmak isteyip de besleyemeyenler tarafından mı yapılıyor?
İnanın dünya kaygı ve azapla besleniyor. Şu dünya dengede sanıyoruz fakat yörüngesinde dönerken ne kadar tehlikeli süreçlere hazırlanıyor farkında değiliz. Yalnızca kendimize ördüğümüz duvarların ve yarattığımız dünyanın sağlamlılığı ilgilendiriyor bizi.
Çevremizde olan biten hiçbir şeyin bizim başımıza gelmeyeceği gibi çok iyimser bir kanıya sahibiz. Önce çocuklarımıza örnek olup, hayatın yalnızca eğlenceden ibaret olmadığını gösterebiliriz. Nasıl mı?
Kültürel geziler; her geziye ayrılacak kitaplar, bir de olmazsa olmaz not defteriyle kalem lazım. Ve her gezinin ardından yazılan yazılar.
Gezilen yörede yaşayan insanlarla birebir ilişki kurarak, farklı yaşamlar keşfederek, çevre hakkında coğrafi ve kültürel bilgiler edinerek, dostluklar kurulabilir.
Düşünmekten korkmamalı, endişe ve sıkıntının, dozunda olmak şartıyla gerekli olduğu unutulmamalı.
Hatta gözyaşının değeri; candan dostların gözlerinin içine bakarken, dertlerini dinlerken, akıveren yaşların değeri paha biçilmezdir.
Bazen bu; gönülden olmayan gülüşlerden çok daha değerlidir.
RAHİME ALCAN
Nurten Ağaçbiçer 5 Yıl Önce
Rahime hanım, çok gerçekci tespitler. Günümüz toplumunun biliçli olarak dayattığı sahte mıtluluk tablosuna farkındalık getirmiş yazınız. Gözlerimizin ve kalbimizin gerçeğe açılması dileğiyle.
Bedia Güney 5 Yıl Önce
Rahime hanım gerçekten duygularıma tercüman olmuşsun..tebrik ederim seni
Ibrahim Ekmekci 5 Yıl Önce
Akseki Şahinler Lisesi öğrencilerinden olan yazarımızın duyarlı ve gerçekçi gözlemlerini, önerilerini okuyunca, biraz da hayret ve hayranlık duygularıyla çok çok mutlu oldum. Kendisini kutlar, edebiyat ve yazın yaşamında başarılarının sürekli olmasını dilerim. Yolu açık olsun. Ibrahim Ekmekci
Şayeste Paylı 5 Yıl Önce
Gönülden gülüşler eklensin hayatlarımıza,hikayelerimize,kalemlerimize.Ne güzel bir anlatım olmuş.Kaleminize sağlık.
İhsan Çetinkaya 5 Yıl Önce
Yüreğinize sağlık hocam
Muhteşem Karabıyık 5 Yıl Önce
Çok güzel olmuş,hepimize gerekli bilgiler kutlarım.