Eskiden paylaşım vardı memleketimizde.
Sokaklarımızda bakkal amcalarımız vardı, babalarımızın selâmı ile alışveriş yaptığımız.
Manavlarımız vardı, bir şey almasak da selâm verip, selâm aldığımız.
Öyle büyükçene alıveriş merkezleri yoktu hayatımızda.
Ayakkabımızı mahallemizdeki Selami Amcadan alır, tamirini de ona yaptırırdık.
Sütçümüz vardı, her pazar günü sabah erkenden gelip, gelme belirtisi olarak arabasının kornasına basan ve sütümüzü almaya indiğimiz vakit, bizi o güzel köy kokusu ve saflığı ile karşılayan.
Komşularımız vardı o zamanlar akrabadan öte, her daim kapısı açık olan.
Yemekler vardı o zamanlar, samimiyet ile komşuda pişip, bize de düşen.
Sokak aralarını çocuklar mesken edinmişlerdi.
Çocuklar beyinlerini teknolojiye hapsederek değil, çocukluklarını yaşayarak büyürlerdi, o zamanlar.
Akşam ebesi vardı, analarımızın; “Haydi eve!” diye bağırma faslından sonra.
Kahvelerimiz vardı mahallelerimizde, içinde yabancı bulunmayan.
Yollara zift dökülüp asfalt atılır, sıcak asfalta yalın ayak basarak yürürdük o zamanlar.
Nüfus sayımı olurdu, sokağa çıkmak ise yasak!
Kuş uçmazdı sokaklarda.
Toplanırdık arkadaşlarla, caddenin ortasına kale kurup futbol maçı yapardık, yorulmadan.
Sobalarımız vardı evlerimizde, sıcaklığının etrafında muhabbetine doyum olmayan.
Muhabbet anında devamlı sobanın üstünde sıcaklığını muhafaza eden, içinde tavşan kanı bir çay barındıran, çaydanlık.
Sobanın sıcaklığı buhar yapardı camları, bizler ise camları yapardık adeta yazı tahtası.
Yer yatakları vardı her evde, üstündeki motifleri Anadolu kokan, misafir geldiği vakit ise onlara hizmete açılan.
Her mahallede çocukların oynaması için parklar vardı, kaymaya doyamadığımız kaydırakları olan.
Salıncaktan atlamayı öğrenene kadar yarılan kafalarımız vardı o zamanlar.
Bisiklet lükstü, araba almak ise büyük bir olay.
O zamanlar da acı ve kederler bir yaşanırdı.
Şimdi ise apartman sakinleri var, birbirlerinden haberleri olmayan.
Bir bahçeye girer çıkar idik dut ağacına, bahçenin sahibi olan teyze çocukluğumuza aldırış etmeden, patates ve soğan yağdırırdı kafamıza.
Belediyenin en büyük hizmeti o zamanlar, sinek ilacı arabaları idi arkasından yorulmadan koştuğumuz.
Velhasıl; bir zamanlar teknoloji olmasa da paylaşım, samimiyet ve insanlık doruk noktasında idi.
Yazının Dibi; ne kaldı ki eskilerden günümüze ruhunu makineleşmeye teslim etmiş olan insanlıktan başka.
Selâm, sevgi ve muhabbet ile…
BURAK KILIÇASLAN
Sokaklarımızda bakkal amcalarımız vardı, babalarımızın selâmı ile alışveriş yaptığımız.
Manavlarımız vardı, bir şey almasak da selâm verip, selâm aldığımız.
Öyle büyükçene alıveriş merkezleri yoktu hayatımızda.
Ayakkabımızı mahallemizdeki Selami Amcadan alır, tamirini de ona yaptırırdık.
Sütçümüz vardı, her pazar günü sabah erkenden gelip, gelme belirtisi olarak arabasının kornasına basan ve sütümüzü almaya indiğimiz vakit, bizi o güzel köy kokusu ve saflığı ile karşılayan.
Komşularımız vardı o zamanlar akrabadan öte, her daim kapısı açık olan.
Yemekler vardı o zamanlar, samimiyet ile komşuda pişip, bize de düşen.
Sokak aralarını çocuklar mesken edinmişlerdi.
Çocuklar beyinlerini teknolojiye hapsederek değil, çocukluklarını yaşayarak büyürlerdi, o zamanlar.
Akşam ebesi vardı, analarımızın; “Haydi eve!” diye bağırma faslından sonra.
Kahvelerimiz vardı mahallelerimizde, içinde yabancı bulunmayan.
Yollara zift dökülüp asfalt atılır, sıcak asfalta yalın ayak basarak yürürdük o zamanlar.
Nüfus sayımı olurdu, sokağa çıkmak ise yasak!
Kuş uçmazdı sokaklarda.
Toplanırdık arkadaşlarla, caddenin ortasına kale kurup futbol maçı yapardık, yorulmadan.
Sobalarımız vardı evlerimizde, sıcaklığının etrafında muhabbetine doyum olmayan.
Muhabbet anında devamlı sobanın üstünde sıcaklığını muhafaza eden, içinde tavşan kanı bir çay barındıran, çaydanlık.
Sobanın sıcaklığı buhar yapardı camları, bizler ise camları yapardık adeta yazı tahtası.
Yer yatakları vardı her evde, üstündeki motifleri Anadolu kokan, misafir geldiği vakit ise onlara hizmete açılan.
Her mahallede çocukların oynaması için parklar vardı, kaymaya doyamadığımız kaydırakları olan.
Salıncaktan atlamayı öğrenene kadar yarılan kafalarımız vardı o zamanlar.
Bisiklet lükstü, araba almak ise büyük bir olay.
O zamanlar da acı ve kederler bir yaşanırdı.
Şimdi ise apartman sakinleri var, birbirlerinden haberleri olmayan.
Bir bahçeye girer çıkar idik dut ağacına, bahçenin sahibi olan teyze çocukluğumuza aldırış etmeden, patates ve soğan yağdırırdı kafamıza.
Belediyenin en büyük hizmeti o zamanlar, sinek ilacı arabaları idi arkasından yorulmadan koştuğumuz.
Velhasıl; bir zamanlar teknoloji olmasa da paylaşım, samimiyet ve insanlık doruk noktasında idi.
Yazının Dibi; ne kaldı ki eskilerden günümüze ruhunu makineleşmeye teslim etmiş olan insanlıktan başka.
Selâm, sevgi ve muhabbet ile…
BURAK KILIÇASLAN