Yüzüne, sahile çarpan dalgalardan sıçrayan tuzlu su gibi sana olan hasretim...
O sahile gidişin nadir ve senin o sahile her gidişinde suyun yüzüne çarpışı meçhul...
Saçlarınla oynanmasını seversin, bilirim.
Oysa ben, rüzgârları tembihledim saçlarını okşaması için.
O umutsuzluk sahiline gidiyorum şimdi. Son ses açıp müziklerimizi, anılarımıza geri dönüyorum.
Beni özlemeni özledim biliyor musun? Hayır! Kendimi kandırmıyorum. Gerçekten özledim.
Gidiyorum, gidiyorum, gidiyorum... Bulamıyorum seni. Sen orda yoksun. Sana çıkacak tüm yollara doğru yürüyorum.
Attığım her adım seni benden belki daha çok uzaklaştırıyor. Neden bilmiyorum... Uzaklaşmana rağmen seviyorum seni.
Uzaklaşmanı, ellerimden kayıp gitmeni çaresizce izliyorum. Elimden bir şey gelmiyor.
Çabalıyorum, çabalıyorum; ben çabaladıkça daha çok kaçtığını görüyorum.
Beni görmek istemediğini biliyorum, lakin artık vazgeçişlerimden de vazgeçiyorum.
Umudumu kaybetmiyorum, hayallerimi yıkmıyorum, dua ediyorum, "hayırlısı" diyorum, "belki" diyorum...
Belki bir gün... Secde ediyorum; yerin dibine fısıldıyorum, gökyüzünden duyuluyor fısıltılarım.
Kaç metrekare yalnızlıktayız biz? Kaç metrekare sensizim? Kaç mevsim geçti o sevdanın üzerinden?
Yemyeşil baharlarda, rengarenk çiçeklerin üzerinde cıvıl cıvıl öten kuşlar, benden olan kaçıncı şarkıyı söylediler sana?
Sözcüklere, cümlelere sığdıramadığım sen; kışın ortasında buz tutan ellerimi neden bıraktın başı boş?
Kışın açan güneş gibi, yazın ortasında gelen sert lodoslar gibi mevsimlere aykırı olmanı bile sevdim senin.
Seni sana, gözlerinin içine bakarak anlatmak yerine neden kağıtlara mahkum ettin beni?
Dön gel hadi... Bu ayrılık çok uzadı. Yakışmadı bize ayrı kalmak. Neden bu şehre sığamadık böyle?
Neden bilmedik birbirimizin değerini? Başka hayatlar mı gitti hoşumuza? Yoksa duygularım mı gitti sensizliğe?
Mahkum değilsin kalem ile kağıdın olduğu gibi; boyalı bebeklerin oyuncağı olmaya
Bir puzzle gibiyiz artık. Tüm parçalarını bir araya getiriyorum, en önemli parçasının eksik olduğunu farkediyorum; sen...
İşte tam olarak bu. Biz bir elmanın yarısı olmuşuz, kopmuşuz birbirimizden; öyle umutsuz, öyle çaresiz...
Buse Eslem ERGÖNÜL
O sahile gidişin nadir ve senin o sahile her gidişinde suyun yüzüne çarpışı meçhul...
Saçlarınla oynanmasını seversin, bilirim.
Oysa ben, rüzgârları tembihledim saçlarını okşaması için.
O umutsuzluk sahiline gidiyorum şimdi. Son ses açıp müziklerimizi, anılarımıza geri dönüyorum.
Beni özlemeni özledim biliyor musun? Hayır! Kendimi kandırmıyorum. Gerçekten özledim.
Gidiyorum, gidiyorum, gidiyorum... Bulamıyorum seni. Sen orda yoksun. Sana çıkacak tüm yollara doğru yürüyorum.
Attığım her adım seni benden belki daha çok uzaklaştırıyor. Neden bilmiyorum... Uzaklaşmana rağmen seviyorum seni.
Uzaklaşmanı, ellerimden kayıp gitmeni çaresizce izliyorum. Elimden bir şey gelmiyor.
Çabalıyorum, çabalıyorum; ben çabaladıkça daha çok kaçtığını görüyorum.
Beni görmek istemediğini biliyorum, lakin artık vazgeçişlerimden de vazgeçiyorum.
Umudumu kaybetmiyorum, hayallerimi yıkmıyorum, dua ediyorum, "hayırlısı" diyorum, "belki" diyorum...
Belki bir gün... Secde ediyorum; yerin dibine fısıldıyorum, gökyüzünden duyuluyor fısıltılarım.
Kaç metrekare yalnızlıktayız biz? Kaç metrekare sensizim? Kaç mevsim geçti o sevdanın üzerinden?
Yemyeşil baharlarda, rengarenk çiçeklerin üzerinde cıvıl cıvıl öten kuşlar, benden olan kaçıncı şarkıyı söylediler sana?
Sözcüklere, cümlelere sığdıramadığım sen; kışın ortasında buz tutan ellerimi neden bıraktın başı boş?
Kışın açan güneş gibi, yazın ortasında gelen sert lodoslar gibi mevsimlere aykırı olmanı bile sevdim senin.
Seni sana, gözlerinin içine bakarak anlatmak yerine neden kağıtlara mahkum ettin beni?
Dön gel hadi... Bu ayrılık çok uzadı. Yakışmadı bize ayrı kalmak. Neden bu şehre sığamadık böyle?
Neden bilmedik birbirimizin değerini? Başka hayatlar mı gitti hoşumuza? Yoksa duygularım mı gitti sensizliğe?
Mahkum değilsin kalem ile kağıdın olduğu gibi; boyalı bebeklerin oyuncağı olmaya
Bir puzzle gibiyiz artık. Tüm parçalarını bir araya getiriyorum, en önemli parçasının eksik olduğunu farkediyorum; sen...
İşte tam olarak bu. Biz bir elmanın yarısı olmuşuz, kopmuşuz birbirimizden; öyle umutsuz, öyle çaresiz...
Buse Eslem ERGÖNÜL