--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------

-----------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------
------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

------------------------------------------------------------------------

GÖVDESİ KÜÇÜK YÜREĞİ BÜYÜK ADAM...

İçimizi yaktın be Ağabey’im.
Daha yeni mesaj atmıştın bana “özleştik yine” diye.
Hani görüşecektik.
Hani Almiş’i de alıp sana gelecektim.

“Gözlerine dahi bakmaya kıyamıyorum, bu nasıl bir güzellik?” dediğin yeğenini sana getirecektim.
Kiminle muhabbet edeceğim ben şimdi?
Kim senin kadar hoşgörülüdür ki?
Kim bu kadar evrensel bir bakış açısına sahip olabilir ki?
Dincilerin İslam’a vermiş olduğu zararlardan kim dert yanacak ve kim bu konularda yanıt isteyecek benden?
Bunu yapacak en son adamdın.

Bu satırları sana yazmanın zamanı mıydı şimdi?
Daha çok işler başaracaktık seninle.
Daha çok entelektüel muhabbete imza atacaktık.
Hani senin Üsküdar’daki evinin bahçesinde mangal yapacaktık?

Ne oldu verdiğin sözler?

Sen sözünden dönecek adam mıydın?
Aydınlık bir Türkiye için omuz omuza mücadele edecektik, karanlık karşısında.
Beni bu mücadelede yalnız bırakmak yakıştı mı senin gibi bir delikanlıya.
Bilseydim içinde kopan fırtınaları da önüne yatıp engel olsaydım bu intihara.
Sanki sana yazmış Yusuf Hayaloğlu “gözlerin intihar mavi” diye.

BAŞIMIZ SAĞ OLSUN.

Acımız, dağlardan büyük. Yükümüz ağır...
Bazıları şimdi çıkmış Kur’an’a ve Allah’a ait olmayan sözleri,
Allah’a iftira atarak paylaşıp diyorlar ya “intihar edeni Allah affetmez” diye, merak etmeyin, siz bu gönül kirliliği, adaletsizliğiniz,
müfteriliğiniz ile affedileceğinizi ümit ediyorsanız, biz müminler olarak Allah’tan ümidimizi hiçbir zaman kesmeyiz.
Allah’ın affetmeyeceği tek şey, şirktir. Kur’an’a vukufiyeti olanlar, bunu gayet iyi bilirler.
Tam karşı olduğun şeyler, ölümünden sonra yakaladı seni.

Aynı karanlık eller, karanlık beyinlerinden akan lağım kokulu sözlerini Tarık Akan ve Levent Kırca’nın ölümünün ardından da kaleme almışlardı.
Biz senden razıyız, Allah da senden razı olsun.
Şüphesiz Allah’tan geldik ve yine O’na döneceğiz.
Rahmet, merhamet ve tüm güzellikler üzerine olsun.
Mekânın, insan-ı kamil olan, Peygamberler Efendisi’nin yanı olsun.
Âhir âlemde görüşmek dileği ile...

Not: Bu yazı, Ağabey’im, kadim dostum, Cem Korkmaz’ın vefatı dolayısı ile kaleme alınmıştır.

Burak KIlıçaslan









YORUM EKLE


         Kirkagac.Net